9 Aralık 2010 Perşembe

EVİMİZDEN BİR KÖŞE

Günler öncesinde yazdığım şu yazımı okuyan sevgili Hülya çiçeklerimi çok beğenmiş.Ama çiçeklerden ziyade pembe çiçeğin ilk fotoğrafında, arkada duran minik rahleye dikkat etmiş.Ne kadar dikkatli okurlarım var benim,cidden ya bak şaka yapmıyorum gözünüzden hiçbir şey kaçmıyor farkındayım :) Hülya maille bana ulaşıp rahleyi nerden aldığımı ve fiyatını sorup,ayrıntılı fotoğraf istemişti;ancak fırsat bulup yazıyorum işte.Bu rahle bana (yanlış hatırlamıyorsam) 23. yaş günü hediyemdi.Çok sevdiğim sınıf arkadaşlarım Saime ve Esra ellerinde bu rahle ile gelip, Üsküdar da şirin bir çay bahçesinde doğum günümü kutlamışlardı.O gün bugündür her evimde en güzel yerlerde durup,evime güzellik katmaktadır kendileri.Hediye olduğu içindir ki sevgili Hülya nereden,kaça alındığı hakkında sana yardımcı olamayacağım.Ama senin için rahlenin bulunduğu köşeyi fotoğrafladım :)


 Rahleyi üzerine oturttuğum şey çaktırmasada bir ütü masasıdır esasında :) Anneciğimin hediyesi,dağınıklığımı toplasın diye almıştı :) İçindeki sepete ütülenecekleri koyuyorum kapatıyorum.Ütü yapacağım zaman açıyorum,diğer zamanlarda böyle küçük masa vazifesi görüyor :) Rahlenin hikayesini anlattım zaten,cam vazo sevdiceğin gönderdiği (çiçeksepeti.com dan gelen) çiçeklerden hatıra,içindeki pembe karanfiller ikea(canlı pembe çiçeğim orayı beğenmedi değiştirdim yerini)…
Duvardaki tabloya gelince;onun tuhaf bir hikayesi var :) Anlatmadan geçmeyeyim ; Şimdi benim bir arkadaşım ev değiştirdi,kiradan çıkıp kendi evine taşındı.Bu taşınma olayı bir buçuk sene önce falan oldu ama.O aralar bizde ev değiştirdik.Aradan belli bir zaman geçince arkadaşımı davet ettim,oturduk,sohbet,muhabbet,şakalar,komiklikler falan derken güzel oldu.E o da ev değiştirdi ya “bi gün bize de gelin” dedi.Bende “inşallah,sen ayarla bi gün çağır gelelim” dedim ve düşündüm ki şimdi bu arkadaşım kendi evine taşındı,yeni evine giderken eli boş gitmek olmaz ona bir hediye alayım.Ne alayım ne alayım derken Koçtaş ta bu tabloyu gördüm ve çok hoşuma gitti.Arkadaşımın pembe salon takımına uyum sağlayacağını düşünerek aldım ben bunu,bir güzel paketlettim,üzerine notumu yazdım,içine değişim kartını attım,beklemeye başladım.Bekliyorum ki arkadaş yeni evine davet etsin de giderken hediyemi de alıp gideyim.Ben beklerken telefonda falan görüşüyoruz,konuşuyoruz.Ha çağırdı ha çağıracak derken bir buçuk yılı aşkın bir süre geçti,benim hediyeye yazdığım not,değişim kartı filan zaman aşımına uğradı,neredeyse hediye paketi soldu,her temizlikte ordan oraya paketi taşımaktan bana sıkıntı geldi derken en son çalışma odamızı düzenlerken baktım ki bizim odanın bir tane daha tabloya ihtiyacı var;Yırttım paketi,attım notları-kartları,asıverdim duvarımıza :) İyiki de asmışım bizim odaya çok yakıştı valla :) İşte böyle…


PS;Dün yirmilik dişimi çektirdim o yüzden iki gündür pek bir nazlıyım :) iki ay öncesinde demişti doktorum bu dişin çekilmesi lazım diye ama iki aydır köşe bucak kaçıyordum.Taki geçen hafta bir arkadaşımı benim doktora götürene kadar,baktım ona bişey olmadı bana da olmaz diyerek bende diş olayını halledeyim dedim.Bir hafta erteledim yine ama dün Ali nin yanına gidince doktorcumla karşılaştık,sohbet falan ederken kendimi dişçi koltuğunda buldum.Dişçi korkumu bildikleri için tüm hastane seferber oldu benim için :) Oldukça zorlu bir çekimdi,ama Haftaya diğer yirmilikte çekilecek.Şimdiden kara kara düşünüyorum...Aman ne uzun bir not oldu.Tamam bitti...

Neşeniz bol olsun...

6 Aralık 2010 Pazartesi

İZMİR’İ YAŞAMAK

İzmir’i böylesine güzel yaşadığım ilgililere malum olmuş olacak ki valilik beni “İzmir’i Yaşamak” adlı projede görevlendirdi.Proje güzel,konu çok daha güzel ama bu görev için gönüllü olup olmadığım sorulmadan bana verilmesi hiç güzel değil :( Çalışmaktan,sorumluluktan kaçmam,iş benimse üşenmem ama gel gör ki “sen fotoğrafçılıktan anlıyorsun o yüzden bu projeyi size verdik öğretmenim,haydi ekibinizi kurup çalışın” yahut “sizin müzikle aranız iyi,siz anlarsınız şu iş için sizi görevlendirelim” tarzında emrivakiler fazlasıyla canımı sıkıyor.Çalışmak,farklı alanlarda eğitim almak demek her işin üzerinize yıkılacağı anlamına gelmemeli.Ama maalesef iş hayatının tuhaf cilveleri;eğer bir çok işi yüzüne gözüne bulaştırmadan,hakkıyla yapıyorsan sana daha başka işler yükleyerek teşekkür ediyorlar :) Neyse ki ben ve ekibim şanslıyız,çünkü güzel bir projede çalışmaya başladık.Proje için seçtiğimiz ilk konu İzmir’in faytonları oldu.Karşıyaka sahili yahut Konak Kordon boyu denilince ilk akla gelen,adeta İzmir’in sembolü olmuş rengarenk süslü faytonlar…

 Hafta sonu hava öylesine güzeldi ki İzmir’i yaşamak için tam fırsattır dedik.Sevdicekle Alsancak’ta el ele kalabalığa karıştık.Rengarenk vitrinlere daldık,mağaza mağaza dolaştık.Sahile vardığımızda arabayı bırakıp hareket vakti gelmiş Karşıyaka vapuruna atladık hiç düşünmeden.İzmir’de vapura binmeyeli yıl olmuştu.Bu ani karar iyi geldi bize,özlemişim denizin köpüğünü,martıları,güzel İzmir’in manzarasını…Fotoğraf çekmek için ışık bol,malzeme de çok olunca durmadık;bastık deklanşöre…
Neşeniz bol olsun...

3 Aralık 2010 Cuma

PARDON

 Merak ediyorum bugün benim serotonin hormonuma ne oldu? “O da ne?” demeyin,canım hani var ya şu “mutluluk hormonu”. Bugün kayıp…Ya hani bilim adamı amcalar her fırsatta çıkıp açıklamalar yaparlar ve onlardan kimisi der ya “güneşli havalarda insanlar daha çok serotonin hormonu salgılar” diye.İşte bende bütün gün bunu sorgulayıp durdum.İzmir’de enfes bir hava,pırıl pırıl bir güneş var.Hani bilmesem aralık ayında olduğumuzu ilkbaharın o rehavete davet eden harika günlerinden biri bugün diyeceğim.Ama ne güneş,ne deniz,ne erken biten ders sonrası eve kaçış,ne de haftasonuna başladığım düşüncesi...hiç biri mutluluk hormonuma kar etmiyor.Bu arada mutluluktan kastım içimin cıvıl cıvıl olması,kendime “hey ne duruyorsun haydi kalk bu güzel havada koş,zıpla” filan diye içten içe seslenmek.

Sabahtan beri üzerimde bir ağırlık,elim kolum kalkmıyor…Arkadaşlardan biri bu durum için şöyle bir açıklama yaptı;şimdi malum aralık ayı.ama havalar bu kadar sıcak olunca vücut buna tepki veriyormuş.Vücut istiyormuş ki artık zamanıdır hava soğuk olsun.Hava da soğumayınca böyle oluyormuşuz.Ne dersiniz? :) neden olmasın dimi?

Neyse ne işte benim içimdeki coşkuyu açığa çıkaramayan bu güneşi neyleyeyim ben :) Benim bugün buraya birbirinden ağdalı,sebepsiz ağlak cümleler yazıp en sonunda da “başımda hüzün bulutları,pardon sizi de ıslattım” deyip kaçasım var.


Pardon (?) :)
Ama olmaz değil mi? :) Ben böyle bugün sevdiceğe de pardon dedim de “dur o zaman ben bir beş dakika yanına gelip gülümseteyim seni” dedi.Ben daha “yok,mok gelme” demeye kalmadan elinde minik bi paketle çıktı geldi.

“Sana adam gibi kurabiyeler aldım” diyor bana.

Adam gibi kurabiye ne ya? :)))

Serotonin hormonum açığa çıkıp içimde aradığım coşkuyu bulamadılar adam kurabiyeler ama kocaman gülümsettiler beni :)

P.S;İlk fotoğraf Konya Alaaddin Tepesinde geçtiğimiz kurban bayramında tarafımdan çekildi,İkinci fotoğraf ise malum;adam gibi kurabiyelerimiz...

Neşeniz bol olsun...

1 Aralık 2010 Çarşamba

TARİF

Hani dün bahsettim ya “haftasonu biraz mutfakta vakit geçirdik” diye.İşte bugün, mutfakta nasıl lezzetler hazırladık bir ana yemekle anlatayım istedim.Yemeğimizin adı yok, yani biz “hadi şu yemeği yapalım” diye başlamadık işe :) Eldeki malzemelere bakıp kafamıza göre takıldık.Yemeğimizi fırına verdikten sonra fırından mis gibi kokular yayılınca, bu güzel yemeği yalnız yemeyelim diyerek aradık sevdiklerimizi.Yemeğimiz çok beğenildi,tüm övgüleri Ali kaptı bu sefer.Çünkü ben sadece getir götür işlerini üstlenerek sevdiceğe yamaklık yaptım yemeği hazırlarken :) Ali’nin anlatımıyla yemeğimizin tarifini yazıyorum,belki haftasonu denemek isteyen olur :)
 Malzemeler;

Yarım kilo dana kuş başı
2 adet kabak
2 adet patlıcan
3 adet orta boy patates
4-6 tane biber
2 adet orta boy domates

Sos için ;

1 çorba kasesi sıcak su
1 yemek kaşığı salça
1 çay kaşığı tuz
1 çay kaşığı pul biber
1 çay kaşığı kekik
4 diş sarımsak

Hazırlanışı;

Önce etimizi bir tencerede suyunu çekene kadar haşlıyoruz.Et haşlanırken kızartma tavamızda sırasıyla küp küp kestiğimiz patates,patlıcan ve kabağı,en sonda biberleri ikiye bölerek kızartıyoruz.Daha sonra kızarttığımız malzemeleri borcama yayıyoruz.Haşlanmış olan etleri kırzarmış malzemelerin üzerine ekliyoruz.Yuvarlak yuvarlak dilimlediğimiz domatesleri etlerin üstüne koyuyoruz.Çorba kasesinde sosumuzu hazırlayıp borcamın içindeki malzememizin üzerine bir kaşık yardımıyla gezdiriyoruz.Son olarak borcamın üzerini alimünyum folyo ile kapatarak 180-200 C deki fırınımıza veriyoruz.Yaklaşık 35-40 dk sonra yemeğimiz hazır…Afiyet olsun…
Neşeniz bol olsun…

30 Kasım 2010 Salı

ÇEKMECE İÇİ DÜZENLEYİCİ

Haftasonu bendeki faranjitin tavan yapması sebebiyle eve tıkılı kaldık :( Elimde sıcacık adaçayım,yumuşacık battaniyemin altında kitap okumakla geçirdim zamanımın çoğunu.Arta kalan zamanda ise sevdicekle yeni tatlar deneyip sevdiklerimizi yemeğe davet edip afiyetle yemek yedik :)

Bir ara ben hafta içi bir türlü fırsat bulup yapamadığım işleri yapmaya kalkıştım.Mesela geçen hafta öğretmenler gününde elim kolum rengarenk paketlerle dolu bir halde eve zor atmıştım kendimi.Hediyelerimi bir bir açıp,onları sevmekten yerleştirmeye bir türlü vakit bulamamıştım :) İşte geçtiğimiz haftasonu biraz da onlarla uğraştım.Bu sene de başta Ali olmak üzere birkaç arkadaş ve öğrencimden bir sürü takı aldım hediye olarak.Ali’nin aldığı hediyelerden şurada bahsetmiştim.Önce takılarımı yerleştireyim güzelce dedim.Özellikle sürekli kullanabileceklerimi takı mankenime astım.Takı mankenimden de taa bir zamanlar şurada söz etmiştim.Onlarca takıyı bu incecik manken taşıyamayınca,çekmecelerde takılar birbirine karışınca aklıma zamanında İkeadan aldığım çekmece içi düzenleyici geldi.Daha öncesinden ikea dolap içi düzenleyicileri kullandığımdan çekmece içi düzenleyiciye de bir gün sıra geleceğini biliyordum :)
Tokalar,fularlar,kolyeler,bileklikler,broşlar derken çekmece içi düzenleyicimin son hali daha bir rengarenk oldu.E tabi çekmecem de gayet düzenli oldu :)

PS;Takı mankeni yazarak sayfamızı çokca ziyaret eden arkadaşlar,sizler için mankenimizi yeniden fotoğrafladım :)

Neşeniz bol olsun...


29 Kasım 2010 Pazartesi

BİR GARİP BLOG SAHİBESİ

Kiraz çiçeği beni mimleyeli günler oldu aslında.Nihayet vakit buldum da oturdum, cevap vereyim mime.Garip özelliklerimi sormuş bana kiraz çiçeği.Malum bu sayfanın iki sahibi var :) İkimizinde garip özelliklerini yazmaya kalksam bu yazı bugün bitmez :) En iyisi kendimce garipliklerimden aklıma gelen bir kaç tane yazayım ben ;

-İlk gittiğim yerlerde (bu yerler bir öğretmenler odası,bir sınıf,sürekli devam ettiğim bir kurs vs.olabilir) oturulacak her yeri iyice süzdükten sonra kendimi en rahat hissettiğim yeri seçip artık sürekli oraya otururum.

-Karı koca olarak sinema salonlarının arka-orta koltuklarının,tiyatro salonlarının ise ön-orta koltuklarının hastasıyız :)

-Benimle konuşurken güneş gözlüğünü çıkarmayan kişilerle muhabbetim bir iki kelamdan öteye gidemez.Elimde değil gözlerine bakamadığım kişilerle konuşamıyorum işte.Gözlük konusunda aynı şey benim için de geçerli,biriyle konuştuğum zaman güneş gözlüğüm gözümdeyse hemen çıkarırım.İletişim için göz teması şart bende :)

-Teselli etmeyi asla beceremem.Ölüm,kaza,hastalık (Allah korusun) karşısında tutulur kalırım,konuşamam...Aklımdan onlarca cümle geçer ama hiç biri dilime düşemez... :(

-Her gün giydiğim kıyafetlerin renkleri benim o günkü ruh halimi yansıtır genelde.Sürekli alış veriş yapar yenisini alırım (tüketim çağının esiriyiz işte) ama onca yeni kıyafet arasında bir çoğu gibi  bende "benim hiç kıyafetim" yok diye sızlanıp,bir türlü seçemem kıyafetimi :(

-Her şeyden,herkesten çok çabuk sıkılırım.O yüzden birbiriyle alakası olmayan çok farklı ilgi alanlarım,çok değişik guruplardan çok farklı arkadaşlarım vardır.

-Kimi zaman bir çok can sıkıcı şeye "amaaann boş ver" der geçerim kimi zamansa herkesten çok ben kafaya takarım.

Biraz daha düşünsem kimbilir aklıma ne garip şeyler gelecek :) Oturdum yazdım işte,bu kadarı yetsin,kendimi daha fazla ele vermeyeyim :) Bende bu mimi "kendimcenin mecmuası"nın başına sarıyorum :)))

Neşeniz bol olsun...

24 Kasım 2010 Çarşamba

BU GÜN BENİM GÜNÜM

“Okul koridorlarında,öğretmenler odasında,sevgilinin gözlerinde,öğrencilerimin sözlerinde…her yerde ama her yerde rengarenk çiçekler var…Meslekte 4. yılım ve sevildiğimi iliklerime kadar hissettiğim gün oldu artık 24 Kasımlar…”

Aynen böyle yazmışım geçen yıl 24 Kasım tarihli yazımda.Ne mutlu bana ki bu yıl da aynı şeyleri yaşıyorum ve her yılki gibi bu yıl da benzer cümleler kurasım var.Tek fark bu yıl 5.yılım,hey gidi zaman :)

Yine harika bir o kadar da yoğun bir gündü.Sabahın erken saatlerinde başladı koşuşturmacamız.Hatırlarsanız geçenlerde yazmıştım bu gün fotoğrafçılık kulübü olarak ilk kapsamlı fotoğraf sergimizi açacağımızı.Nihayet bugün fotoğraflarımız görücüye çıktı.O kadar büyük ilgi gördü ki sergimiz bu gün gerçekten benim günüm oldu.Emeklerimin boşa çıkmadığını görmek hele de öğrencilerimizin öğretmenlerini bir de benim gözümden görmesi büyük mutluluktu benim için…

Bugün bol kahkahalı,kalabalık bir sofrada lezzetli yemekler yedim sevdiklerimle.Birkaç kıymetli meslektaşıma minik sürprizler hazırlamıştım dün akşamdan,hediyelerini verip gülümsettim onları.Yüzlerce öğrencime sarılıp öptüm,kucağım çiçeklerle dolup taştı,her zamanki gibi çiçeklerimi sığdıracak yer bulamadım :).Çiçekleri bıraktım,ellerime tutuşturulan hediyelerin rengarenk paketleri arasında kayboldum.Ellerin kollarım çiçeklere,hediyelere yetmeyince sevdicek yetişti imdadıma,gelip beni okuldan aldı.Eve geldim,özenle yerleştirdim çiçeklerimi vazolara, evimizin her köşesi mis gibi koktu.Hediyelerimi özenle açıp içlerinden çıkan notları okudum defalarca.Gelen mesajlara çalan telefonlara bu yıl da yetişemedim,tüm hatırlayanlarım iyiki varsınız :)

Geçtiğimiz yıllarda her öğretmenler gününde rengarenk çiçeklerimin fotoğraflarını yayınlamıştım sayfamdan.Bu yıl geleneği bozacağım :) Bu gün aldığım hediyelerin fotoğraflarını sunayım sizlere.İlk önce Ali’nin bana ardı ardına verip her defasında “aaa yine mi hediye” diye çığlık attığım sürpriz hediyelerimin fotoğraflarını izleyelim.Öğrencilerimin hediyelerini de yayınlamak isterim ama onlarca hediyeyi fotoğraflamaya zamanım yok şimdi :)

Geçen gün girdiğim bir mağazada dokunduğum tüm takılar bu gün bana hediye olarak sunuldu sevdicek tarafından.Ee bunca takıyı alırda şımarmaz mı şimdi Ayşenur öğretmen :) Sayfamızdan da anlaşılacağı üzere çizgi sevgililere bayılıyorum.O yüzden bu sempatik bilekliği de çok severek kullanacağım.Bilekliktekilerin isimleri e artık alıştınız sizde;Ayşenur ve Ali onlar :)

 Mavi uçlu kolye…Kullanmak için sabırsızlanıyorum…
 Bu güzel kolye bana çoook yakışacak hissediyorum :)
Bu güzel kolyeme bakmaya doyamıyorum.Hem kırmızı,hem taşlı,hem çok zarif hem de çok şirin...
Beyaz altınla aram hep çok iyi olmuştur.Gümüş ve beyaz altını sarıya tercih ederim çoğu zaman.Eğer altın takıda sarı tercih edeceksem mutlaka zarif bir tasarımı olmalı,ağır ve fazla gösterişli olmamalı.Bu konudaki hassasiyetimi bilen sevdicek beyazı tercih ederek yine beni çok mutlu etti.

Şimdi ben hediyelerimi severek kendimi şımartmakla meşgul olmak istiyorum...Buradan tüm meslektaşlarımın gününü kutluyorum.

Neşeniz bol olsun...

SELANİK

İzmir den yola çıkışımız sabah 8.30 u buldu. Yol müziklerimiz eşliğinde keyifle yol aldık. Planın ilk parçası Edirne idi. Bi gece Edirne d...