9 Kasım 2010 Salı

SINAV,TOPLANTI,PROJE yoğunluğu ve FİLMLERİMİZ :)

“Bir haftasonu yazısı daha bekliyoruz” demiş sevgili okurlardan bir tanesi.Haftanın ikinci gününü de geride bırakıyoruz ama bende hala geçmiş haftasonunu anlatacak mecal yok :) yoğunum,an itibariyle yorgunum.Ders sonrası uzun bir toplantıya dahil oldum,kafam dolu,oturup uzun uzun yazacak halim yok.Şimdide biraz dinlenip sınav kağıtlarının arasına dalacağım;sınavlar okunacak,notlar yazılacak,sınav analizleri yapılacak ve yarınki BOBO Projesi (Benim Öğretmenim Benim Öğrencim Projesi) için hazırlıklar yapılacak.Çok işim var… (Fotoğraf; yazılı kağıtlarım,işin kötüsü bu fotoğraftakiler hepsi değil :( )

Haftasonundan söz edecek olursak kısaca, geçtiğimiz haftasonu İzmir’de harika bir hava vardı.Dışarıdan eve girmek gelmedi içimden.Cuma akşamı bir kına gecesine,cumartesi akşamı da Ali nin bir arkadaşının düğününe katıldık.Akşamları kalan zamanlarda da film izledik evimizde.Film demişken,izlediğimiz filmlerden bahsetmeden edemeyeceğim;


Ocean Heaven 2010-Çin ; Jet Li den alışık olmadığımız türde harika bir duygusal film…Jet Li deyince sizinde aklınıza hızlı dövüş sahneleri geliyorsa bu filmi izlerken o sahneleri görmeyi ummayın.Fedakar bir baba ve onun otistik oğlu hakkında süper bir film,tavsiye ederim…


Paralel hayatlar 2010-Güney Kore ; Bu Güney Kore lilerin konuşmaları beni öldürecek :) Allahım ya çok tuhaf bir ahengi var dillerinin :) İlk zamanlar oyuncuların konuşmalarına gülmekten filmlere adapte olamıyordum ama son zamanlarda alıştım sanırım.Filme gelecek olursak,filmin konusu oldukça ilgi çekici ama fazlasıyla durağan ve yavaş ilerleyen sahneler insanı sıkıyor. “Seok-Hyeon adlı yargıcın yaşamı ile Han Sang-Jun adında 30 yıl öncesinin bir yargıcının yaşamı arasında şaşırtıcı benzerlikler vardır. Bu yargıç, 30 yıl önce atanan en genç ağır ceza mahkemesi yargıcıdır, aynı okuldan mezuniyet konuşmacısı olarak mezun olmuş keza eşi ve kızını da vahşi bir cinayette kaybetmiştir. Bu olaylar tam 30 yıllık bir süre içinde tekrar cereyan etmiş görünmektedir” Keşke böylesine güzel bir konuyu daha iyi işleyip izleyiciye sunabilselermiş diye düşünüyorum ben,bilmem siz ne dersiniz.


The box 2009-ABD ; Yine harika bir konu ama yine hayal kırıklığı… ” Norma ve Arthur Lewis küçük bir çocukları olan ve banliyöde yaşayan bir çifttir. Günün birinde kapılarının önüne bırakılan tahta bir kutuyla tüm hayatları değişmeye başlar.Kutunun yanında bir de not vardır. Not üzerinde, eğer kutunun üstündeki düğmeye basarlarsa bir milyon doların sahibi olacakları yazılıdır. Ancak bu durum dünyanın bir köşesinde hiç tanımadıkları bir insanın ölmesine sebep olacaktır. Norma ve Arthur kendilerini ahlaki bir ikilemin içerisinde bulucaklardır. Zor bir karar onları bekler.” Böylesine güzel bir konusu olup oldukça güzel bir şekilde başlayan film, ilerleyen dakikalarda nasıl olur da içinden çıkılmaz-anlamsız bir hal alır bilemedim. Cameron Diaz bile kurtaramamış bu tuhaf filmi.Kısacası bu film için vakit harcamaya değmez :)


Filmlerden bahsederken spoiler vermemek için uğraşıyorum her defasında.O yüzden çok fazla derin bahsedemiyorum.Şimdi sırada izlemek için heyecan duyduğumuz iki film daha var.İlerleyen zamanlarda onlardan da bahsederim inaşallah…


Neşeniz bol olsun…

SELANİK

İzmir den yola çıkışımız sabah 8.30 u buldu. Yol müziklerimiz eşliğinde keyifle yol aldık. Planın ilk parçası Edirne idi. Bi gece Edirne d...