30 Kasım 2010 Salı

ÇEKMECE İÇİ DÜZENLEYİCİ

Haftasonu bendeki faranjitin tavan yapması sebebiyle eve tıkılı kaldık :( Elimde sıcacık adaçayım,yumuşacık battaniyemin altında kitap okumakla geçirdim zamanımın çoğunu.Arta kalan zamanda ise sevdicekle yeni tatlar deneyip sevdiklerimizi yemeğe davet edip afiyetle yemek yedik :)

Bir ara ben hafta içi bir türlü fırsat bulup yapamadığım işleri yapmaya kalkıştım.Mesela geçen hafta öğretmenler gününde elim kolum rengarenk paketlerle dolu bir halde eve zor atmıştım kendimi.Hediyelerimi bir bir açıp,onları sevmekten yerleştirmeye bir türlü vakit bulamamıştım :) İşte geçtiğimiz haftasonu biraz da onlarla uğraştım.Bu sene de başta Ali olmak üzere birkaç arkadaş ve öğrencimden bir sürü takı aldım hediye olarak.Ali’nin aldığı hediyelerden şurada bahsetmiştim.Önce takılarımı yerleştireyim güzelce dedim.Özellikle sürekli kullanabileceklerimi takı mankenime astım.Takı mankenimden de taa bir zamanlar şurada söz etmiştim.Onlarca takıyı bu incecik manken taşıyamayınca,çekmecelerde takılar birbirine karışınca aklıma zamanında İkeadan aldığım çekmece içi düzenleyici geldi.Daha öncesinden ikea dolap içi düzenleyicileri kullandığımdan çekmece içi düzenleyiciye de bir gün sıra geleceğini biliyordum :)
Tokalar,fularlar,kolyeler,bileklikler,broşlar derken çekmece içi düzenleyicimin son hali daha bir rengarenk oldu.E tabi çekmecem de gayet düzenli oldu :)

PS;Takı mankeni yazarak sayfamızı çokca ziyaret eden arkadaşlar,sizler için mankenimizi yeniden fotoğrafladım :)

Neşeniz bol olsun...


29 Kasım 2010 Pazartesi

BİR GARİP BLOG SAHİBESİ

Kiraz çiçeği beni mimleyeli günler oldu aslında.Nihayet vakit buldum da oturdum, cevap vereyim mime.Garip özelliklerimi sormuş bana kiraz çiçeği.Malum bu sayfanın iki sahibi var :) İkimizinde garip özelliklerini yazmaya kalksam bu yazı bugün bitmez :) En iyisi kendimce garipliklerimden aklıma gelen bir kaç tane yazayım ben ;

-İlk gittiğim yerlerde (bu yerler bir öğretmenler odası,bir sınıf,sürekli devam ettiğim bir kurs vs.olabilir) oturulacak her yeri iyice süzdükten sonra kendimi en rahat hissettiğim yeri seçip artık sürekli oraya otururum.

-Karı koca olarak sinema salonlarının arka-orta koltuklarının,tiyatro salonlarının ise ön-orta koltuklarının hastasıyız :)

-Benimle konuşurken güneş gözlüğünü çıkarmayan kişilerle muhabbetim bir iki kelamdan öteye gidemez.Elimde değil gözlerine bakamadığım kişilerle konuşamıyorum işte.Gözlük konusunda aynı şey benim için de geçerli,biriyle konuştuğum zaman güneş gözlüğüm gözümdeyse hemen çıkarırım.İletişim için göz teması şart bende :)

-Teselli etmeyi asla beceremem.Ölüm,kaza,hastalık (Allah korusun) karşısında tutulur kalırım,konuşamam...Aklımdan onlarca cümle geçer ama hiç biri dilime düşemez... :(

-Her gün giydiğim kıyafetlerin renkleri benim o günkü ruh halimi yansıtır genelde.Sürekli alış veriş yapar yenisini alırım (tüketim çağının esiriyiz işte) ama onca yeni kıyafet arasında bir çoğu gibi  bende "benim hiç kıyafetim" yok diye sızlanıp,bir türlü seçemem kıyafetimi :(

-Her şeyden,herkesten çok çabuk sıkılırım.O yüzden birbiriyle alakası olmayan çok farklı ilgi alanlarım,çok değişik guruplardan çok farklı arkadaşlarım vardır.

-Kimi zaman bir çok can sıkıcı şeye "amaaann boş ver" der geçerim kimi zamansa herkesten çok ben kafaya takarım.

Biraz daha düşünsem kimbilir aklıma ne garip şeyler gelecek :) Oturdum yazdım işte,bu kadarı yetsin,kendimi daha fazla ele vermeyeyim :) Bende bu mimi "kendimcenin mecmuası"nın başına sarıyorum :)))

Neşeniz bol olsun...

24 Kasım 2010 Çarşamba

BU GÜN BENİM GÜNÜM

“Okul koridorlarında,öğretmenler odasında,sevgilinin gözlerinde,öğrencilerimin sözlerinde…her yerde ama her yerde rengarenk çiçekler var…Meslekte 4. yılım ve sevildiğimi iliklerime kadar hissettiğim gün oldu artık 24 Kasımlar…”

Aynen böyle yazmışım geçen yıl 24 Kasım tarihli yazımda.Ne mutlu bana ki bu yıl da aynı şeyleri yaşıyorum ve her yılki gibi bu yıl da benzer cümleler kurasım var.Tek fark bu yıl 5.yılım,hey gidi zaman :)

Yine harika bir o kadar da yoğun bir gündü.Sabahın erken saatlerinde başladı koşuşturmacamız.Hatırlarsanız geçenlerde yazmıştım bu gün fotoğrafçılık kulübü olarak ilk kapsamlı fotoğraf sergimizi açacağımızı.Nihayet bugün fotoğraflarımız görücüye çıktı.O kadar büyük ilgi gördü ki sergimiz bu gün gerçekten benim günüm oldu.Emeklerimin boşa çıkmadığını görmek hele de öğrencilerimizin öğretmenlerini bir de benim gözümden görmesi büyük mutluluktu benim için…

Bugün bol kahkahalı,kalabalık bir sofrada lezzetli yemekler yedim sevdiklerimle.Birkaç kıymetli meslektaşıma minik sürprizler hazırlamıştım dün akşamdan,hediyelerini verip gülümsettim onları.Yüzlerce öğrencime sarılıp öptüm,kucağım çiçeklerle dolup taştı,her zamanki gibi çiçeklerimi sığdıracak yer bulamadım :).Çiçekleri bıraktım,ellerime tutuşturulan hediyelerin rengarenk paketleri arasında kayboldum.Ellerin kollarım çiçeklere,hediyelere yetmeyince sevdicek yetişti imdadıma,gelip beni okuldan aldı.Eve geldim,özenle yerleştirdim çiçeklerimi vazolara, evimizin her köşesi mis gibi koktu.Hediyelerimi özenle açıp içlerinden çıkan notları okudum defalarca.Gelen mesajlara çalan telefonlara bu yıl da yetişemedim,tüm hatırlayanlarım iyiki varsınız :)

Geçtiğimiz yıllarda her öğretmenler gününde rengarenk çiçeklerimin fotoğraflarını yayınlamıştım sayfamdan.Bu yıl geleneği bozacağım :) Bu gün aldığım hediyelerin fotoğraflarını sunayım sizlere.İlk önce Ali’nin bana ardı ardına verip her defasında “aaa yine mi hediye” diye çığlık attığım sürpriz hediyelerimin fotoğraflarını izleyelim.Öğrencilerimin hediyelerini de yayınlamak isterim ama onlarca hediyeyi fotoğraflamaya zamanım yok şimdi :)

Geçen gün girdiğim bir mağazada dokunduğum tüm takılar bu gün bana hediye olarak sunuldu sevdicek tarafından.Ee bunca takıyı alırda şımarmaz mı şimdi Ayşenur öğretmen :) Sayfamızdan da anlaşılacağı üzere çizgi sevgililere bayılıyorum.O yüzden bu sempatik bilekliği de çok severek kullanacağım.Bilekliktekilerin isimleri e artık alıştınız sizde;Ayşenur ve Ali onlar :)

 Mavi uçlu kolye…Kullanmak için sabırsızlanıyorum…
 Bu güzel kolye bana çoook yakışacak hissediyorum :)
Bu güzel kolyeme bakmaya doyamıyorum.Hem kırmızı,hem taşlı,hem çok zarif hem de çok şirin...
Beyaz altınla aram hep çok iyi olmuştur.Gümüş ve beyaz altını sarıya tercih ederim çoğu zaman.Eğer altın takıda sarı tercih edeceksem mutlaka zarif bir tasarımı olmalı,ağır ve fazla gösterişli olmamalı.Bu konudaki hassasiyetimi bilen sevdicek beyazı tercih ederek yine beni çok mutlu etti.

Şimdi ben hediyelerimi severek kendimi şımartmakla meşgul olmak istiyorum...Buradan tüm meslektaşlarımın gününü kutluyorum.

Neşeniz bol olsun...

23 Kasım 2010 Salı

SORULAR-CEVAPLAR

Sevgili Nihal-ce mimlemiş sağolsun…ama oldukça zor bir mim,bir sürü ilginÇ soruya cevap vermem lazım şimdi.Ben bu işi biraz kolaylaştırayım diye hemen ilk aklıma geleni yazmak istiyorum;


1-En sevdiginiz kelime?
AŞK
2- Nefret ettiginiz kelime?
Hayır,olmaz,yapamazsın…
3- Ne sizi heyecanlandirir?
Gözüm kapalı maceralara atılmak
4- Heyecaninizi ne oldurur?
Sıradanlaşmak
5- En sevdiginiz ses?
Ali’nin sesi…bir ömür boyu duymak istediğim sesler;annemim,babamın ve kardeşlerimin sesi…
6- Nefret ettiginiz ses?
Beni tatlı sabah uykularımdan uyandırmaya kurulmuş saatimin sesi :)
7- Hangi meslegi yapmak istemezsiniz?
Beni önemsiz kılıp,yaratıcılığımı köreltecek hiçbir mesleği yapmak istemezdim sanırım…
8- Hangi dogal yetenege sahip olmak istersiniz?
Doğa üstü yetenek diye sorulsaydı onlarca sayacaktım ama…
9- Kendiniz olmasaydiniz kim olmak isterdiniz?
İnanın yine kendim olmak isterdim…yine bir güzel çift in Ayşenur’u olmak…ben böyle iyiyim :)
10- Nerede yasamak isterdiniz?
Bu sorunun yanıtı için henüz erken.Geziyorum dolaşıyorum kararımı verince istediğim yerde yaşayacağım inşallah…
11- En onemli kusurunuz?
“Başına buyruk bir delifişeksin” der annem…annem öyle sitemkar söyler ki bunu sanırım kusurum bu benim :)
12- Size en fazla keyif veren kotu huyunuz nedir?
Kötü huylarım var elbet ama bana keyif vereni yok…
13- Kahramaniniz kim?
Kahramanlarım demeliyim;Babam,sevdiceğim…
14- En cok kullandiginiz kotu kelime nedir?
obarak…sahi obarak kötü bir kelime mi ki…bence hiç değil anlamsız bir nida sadece :)
15- Su an ki ruh haliniz?
Huzurlu
16- Hayat felsefenizi hangi slogan ozetler?
Slogan değilde bir ayet meali yazayım bu sorunun yanıtına; “Her canlı bir gün ölümü tadacaktır”.
17- Mutluluk ruyaniz nedir?
O rüyanın içindeyim çok şükür…Hep söylüyorum ya her saniyesi şükür gerektiren bir yaşam bu…
18- Sizce mutsuzlugun tanimi nedir?
Mutluluğu kaybetmek
19- Nasil olmek isterdiniz?
Sevdicekle el ele,ilahi aşkla kavrularak…
20- Oldugunuz zaman cennete giderseniz Allah'in size ne soylemesini istersiniz?
(İnşallah varış yerimiz orası olur…) “hoş geldin” …


Amma zor oldu benim için...ben de bu soruların aynını Berra’nın çöplüğü arkadaşıma sorup onu mimlemek istiyorum :)

Neşeniz bol olsun...

21 Kasım 2010 Pazar

DÖNÜŞ




Koskoca tatil bitti,yine dönüp dolaşıp geldik evimize…
Dolu dolu bir o kadarda karmaşık bir tatildi.
Yolların kalabalığına yakalanmayalım diye Cuma gününden döndük İzmir’e
Cumartesi ve pazarı kendimize ayırdık;
Yazılılarımı okuduk birlikte,notları yazdık e-okula,sınav istatiklerini hazırladık,24 Kasım için hazırlayacağımız fotoğraf sergimizin son hazırlıklarını tamamladık,kıymetli birkaç meslektaşım için çok cici hediyeler aldık,arkadaşlarımızı misafir edip eğlenceli vakitler geçirdik vs vs işte…
Bu haftanın ortası bizim günümüz :) şimdiden çok heyecanlıyım.
Fotoğraflar bu seferki bayram yolculuğumuz esnasında çekildi...Konya ovasına doğru yol alıyoruz ve yeni bir gün başlıyor,ben de o güzel anı kaçırmamak için ard arda basıyorum deklanşöre...
Yeni haftanız güzel geçsin e mi?


Neşeniz bol olsun…

12 Kasım 2010 Cuma

ÇİÇEKLERİM BENSİZ NE YAPAR?

Yağmurun sesini dinleyerek yazmak…ne güzelmiş…Aslında yazmak değil tam olarak.Fotoğrafların arasına hikayeyi tamamlayacak cümlecikler ekleme çabası benimki.İki gündür elimde fotoğraf makinam okulda foto şipşak misali koşuşturuyorum.Fotoğrafçılık kulübü öğrencilerimde benim peşimden… :) 24 Kasım öğretmenler gününe hazırlık yapıyoruz kulüp olarak;Öğretmenler gününde “Öğretmenlerimiz” isimli bir fotoğraf sergimiz olacak nasipse.Sergi iki bölümden oluşacak birinci bölümde okulumuzdaki her öğretmenin eski fotoğrafları yer alırken ikinci bölümde güncel karelere yer vereceğiz.İşte o yüzden iki gündür okulun fotoğraflamadığım öğretmeni kalmadı :)

Onca koşuşturmacanın ardından dinlenmece başlasın artık diyordum ki az önce okuldan telefon geldi Pazar günkü sınavda salon başkanı olarak görevlendirilmişim :) Bu bayram yine buralardan kaçış var :) uzun bir yolculuk yapacağız inşallah.Şimdiden düşünür oldum buralarda olmadığımız bir hafta boyunca benim yeni çiçeklerimi kim sulayacak?Çiçekleri çok seviyorum biliyorsunuz.Guazmaniamı yaşatmak için elimden geleni yaptığımdan bahsetmiştim hani.Ama şimdide Atatürk çiçeğim düşündürüyor beni.Güzelim kırmızı yaprakları kararmaya başladı.Hemen yerini değiştirdim bende inşallah yeni yerini sever.Çiçeklerimi Allah’a emanet edip çıkacağım yollara artık :)


Bayram tatiline girmeden görüşelim diyen sevgili arkadaşım Edoşum gelecek onu bekliyorum bir yandan da buraya yazıyorum.Bu gün benim dersim erken bitince yağmura çamura aldırmadan koşa koşa geldim eve.Edoş ve kendim için lezzetli bir şeyler hazırlayayım diye…Şimdi arkadaşım gelene kadar son hazırlıklarımı yapayım.Yola çıkmadan yazacağım onca şeyi yazarım size ama olur da tembellik edip yazamazsam tüm okuyanlara mutlu bayramlar diliyorum şimdiden…

Neşeniz bol olsun…

9 Kasım 2010 Salı

SINAV,TOPLANTI,PROJE yoğunluğu ve FİLMLERİMİZ :)

“Bir haftasonu yazısı daha bekliyoruz” demiş sevgili okurlardan bir tanesi.Haftanın ikinci gününü de geride bırakıyoruz ama bende hala geçmiş haftasonunu anlatacak mecal yok :) yoğunum,an itibariyle yorgunum.Ders sonrası uzun bir toplantıya dahil oldum,kafam dolu,oturup uzun uzun yazacak halim yok.Şimdide biraz dinlenip sınav kağıtlarının arasına dalacağım;sınavlar okunacak,notlar yazılacak,sınav analizleri yapılacak ve yarınki BOBO Projesi (Benim Öğretmenim Benim Öğrencim Projesi) için hazırlıklar yapılacak.Çok işim var… (Fotoğraf; yazılı kağıtlarım,işin kötüsü bu fotoğraftakiler hepsi değil :( )

Haftasonundan söz edecek olursak kısaca, geçtiğimiz haftasonu İzmir’de harika bir hava vardı.Dışarıdan eve girmek gelmedi içimden.Cuma akşamı bir kına gecesine,cumartesi akşamı da Ali nin bir arkadaşının düğününe katıldık.Akşamları kalan zamanlarda da film izledik evimizde.Film demişken,izlediğimiz filmlerden bahsetmeden edemeyeceğim;


Ocean Heaven 2010-Çin ; Jet Li den alışık olmadığımız türde harika bir duygusal film…Jet Li deyince sizinde aklınıza hızlı dövüş sahneleri geliyorsa bu filmi izlerken o sahneleri görmeyi ummayın.Fedakar bir baba ve onun otistik oğlu hakkında süper bir film,tavsiye ederim…


Paralel hayatlar 2010-Güney Kore ; Bu Güney Kore lilerin konuşmaları beni öldürecek :) Allahım ya çok tuhaf bir ahengi var dillerinin :) İlk zamanlar oyuncuların konuşmalarına gülmekten filmlere adapte olamıyordum ama son zamanlarda alıştım sanırım.Filme gelecek olursak,filmin konusu oldukça ilgi çekici ama fazlasıyla durağan ve yavaş ilerleyen sahneler insanı sıkıyor. “Seok-Hyeon adlı yargıcın yaşamı ile Han Sang-Jun adında 30 yıl öncesinin bir yargıcının yaşamı arasında şaşırtıcı benzerlikler vardır. Bu yargıç, 30 yıl önce atanan en genç ağır ceza mahkemesi yargıcıdır, aynı okuldan mezuniyet konuşmacısı olarak mezun olmuş keza eşi ve kızını da vahşi bir cinayette kaybetmiştir. Bu olaylar tam 30 yıllık bir süre içinde tekrar cereyan etmiş görünmektedir” Keşke böylesine güzel bir konuyu daha iyi işleyip izleyiciye sunabilselermiş diye düşünüyorum ben,bilmem siz ne dersiniz.


The box 2009-ABD ; Yine harika bir konu ama yine hayal kırıklığı… ” Norma ve Arthur Lewis küçük bir çocukları olan ve banliyöde yaşayan bir çifttir. Günün birinde kapılarının önüne bırakılan tahta bir kutuyla tüm hayatları değişmeye başlar.Kutunun yanında bir de not vardır. Not üzerinde, eğer kutunun üstündeki düğmeye basarlarsa bir milyon doların sahibi olacakları yazılıdır. Ancak bu durum dünyanın bir köşesinde hiç tanımadıkları bir insanın ölmesine sebep olacaktır. Norma ve Arthur kendilerini ahlaki bir ikilemin içerisinde bulucaklardır. Zor bir karar onları bekler.” Böylesine güzel bir konusu olup oldukça güzel bir şekilde başlayan film, ilerleyen dakikalarda nasıl olur da içinden çıkılmaz-anlamsız bir hal alır bilemedim. Cameron Diaz bile kurtaramamış bu tuhaf filmi.Kısacası bu film için vakit harcamaya değmez :)


Filmlerden bahsederken spoiler vermemek için uğraşıyorum her defasında.O yüzden çok fazla derin bahsedemiyorum.Şimdi sırada izlemek için heyecan duyduğumuz iki film daha var.İlerleyen zamanlarda onlardan da bahsederim inaşallah…


Neşeniz bol olsun…

4 Kasım 2010 Perşembe

HEDİYE KİTAP

Günler önce şu sayfada bir form doldurmuştum.Doldurduktan sonrada unuttum tabi ben onu.Bu gün okul sonrası eve geldim dinleneyim derken kapı çalıp karşımda kargocuyu görünce hatırladım.Prof Dr.Sabiha Paktuna Keskin'in kitabını istemiştim,geldi.
Şimdi bana “senin yeteneğini keşfedecek çocuğun mu varda bu kitabı aldın” diyebilirsiniz :) Evet henüz yok,olupta yeteneğini keşfetmeye kalkıncaya kadar ohoooo :)zaten ben bu kitabı bir arkadaşıma hediye etmek için istemiştim.Tam ayrıntılı olarak inceleyemedim kitabı daha ama güzel,eğlenceli ve bilgilendirici bir kitaba benziyor.Ve eminim ki bu kitabı hediye edeceğim arkadaşımın işine yarayacak.

Ha bu arada bu kitaptan isteyenler olursa anaokulu dergisinin sayfasına bakabilirler.Prof.Dr.Sabiha Paktuna Keskin'in bu kitabı ücretsiz,sadece kargo ücretini ödemeniz yeterli…


Neşeniz bol olsun…

2 Kasım 2010 Salı

SONBAHAR GEZGİNLERİ

"Madem gezeceğiz günün bereketi kaçmasın erken uyanalım" dedik ve erkenden çıktık yollara.Pırıl pırıl güneşe inat az da olsa serindi hava.Hava serindi ama güneş öylesine güzeldi ki kapalı mekanlara hapsetmeyelim kendimizi diye kahvaltımızı bile dışarıda yaptık.Ama bu seferki kahvaltı,her zamanki gibi bir kahvaltı mekanında değil…Evden çıkmadan önce kahvaltılıklarımızı güzelce hazırladık,sıcacık çayımızı doldurduk termosumuza,yolda da çıtır simitlerimizi alıp deniz kenarında süper bir kahvaltı yaptık :)

Önce Cunda’dan başladık gezmeye,oradan Ayvalığa dönüp Ayvalık sokaklarında dolaştık,ardından Dikili ve son olarak her zamanki gibi Çandarlı :) Cunda’da arkadaşlarla buluşup hasret giderdik,eski günleri anıp Cunda’nın güzel sokaklarında birlikte dolaştık.Ayvalık-Cunda çok sevdiğim yerlerdir zaten ama sonbaharın parlak güneşinde daha çok sevdim oraları sanki…
Sözü fazla uzatmadan onlarca fotoğraf arasından rasgele seçtiklerimle baş başa bırakayım sizleri.




Aslında bu güzel haftasonu kaçamağı hakkında çok şey yazmaya niyetliydim ama nedense canım hiç bir şey yazmak istemiyor.Yazının başını 3 saat önce yazdım,pc başında oturmaktan sıkıldım kalktım,dolaştım geldim.Ama işte şimdide yazasım yok :(
En iyisi bu kadarla kalsın...

Neşeniz bol olsun...

ÖDÜLLERİM

Taa geçen haftadan ve bu haftadan birbirinden güzel bloglardan ödül aldık.Geç oldu ama hepsine çoook teşekkür ediyoruz.Haftasonu ile ilgili bir post yazayım diyordum,fotoğraflara bakıyordum ki baktım ödüllerimiz birikmiş hemen ödül veren tüm şekerlere bir teşekkür edeyim dedim;
nihalaslı,kendimce ve ilkbahar sağolun var olun,çok tatlısınız hepiniz...İnşallah unuttuğum bir ödül yoktur...

P.S;yeni yazı yakında,azcık sabır :)
Neşeniz bol olsun...

SELANİK

İzmir den yola çıkışımız sabah 8.30 u buldu. Yol müziklerimiz eşliğinde keyifle yol aldık. Planın ilk parçası Edirne idi. Bi gece Edirne d...