13 Kasım 2009 Cuma

ÇİÇEKLERİM

Bundan aylar öncesinde okulda elimde kocaman bir buketle mutluluktan uçarcasına dolaştığımı gören öğrencilerime “benim asıl çiçeklerim sizlersiniz” demiştim.Sonrasında her rehberlik derslerimizde konu dönüp dolaşıp çiçeklere ve onların benim çiçeklerim olduğu mevzusuna gelmişti J Benim yaramazlarla konuyu dalgaya alıp duruyoruz.Şimdi başlığı yazınca aklıma okuldaki çiçeklerim geldi.Ama benim burada bahsetmek istediğim çiçekler evdeki çiçeklerim



Şurada bahsettiğim çiçeğimi bir süreliğine güneş görsün diye pencerenin önüne koymuştum.Bir gece vakti aşırı rüzgardan dolayı pencerenin önünden aşağıya düşmüş saksısı kırılmış.Onu eve getirip özenle baktım ama nafile kuruyup gitti.O zaman çok üzülmüştüm bir daha çiçek yetiştirmeyi filan düşünmüyordum ama artık yeni çiçeklerim var…



Yaklaşık 1,5 ay önce aldım fotoğraftaki çiçeği.Adı guzmania tam adı guzmanıa lıngulata…Ama biz ona kendi aramızda kısaca “guzmania canavarı” diyoruz :) Bu çiçeği gördüğümde ilk önce minik kırmızı saksısına bayıldım ben.Kırmızı sevdamı bilmeyen kalmadı artık değil mi? :) Saksının yanı sıra onun içinden yükselmiş kırmızı-yeşil yapraklar öyle güzeldi ki dayanamayıp aldık,evimizin bir köşesini süslüyor şimdi.Aldığım her çiçeğin bakımını mutlaka öğrenirim ama çiçeği aldığım gün acelemiz olduğu için çiçeğimin bakımı hakkında yeterli bilgiyi alamadım.Eve gelince netten araştırdım ve bakımı hakkında bilmem gerekenleri öğrendim;

“Saksı Değiştirme: Her 2-3 yılda bir Nisan ayında yapılır.


Gübreleme: Nisan - Eylül ayları arası 2 haftada bir kez 2 g/l kompoze gübre verilir.


Sulama: Mart'tan Ağustos'a kadar olan büyüme döneminde oda sıcaklığındaki kireçsiz su ile bolca sulanmalı, toprak nemli tutulmalı ve yaprak hunisindesu bulundurulmalıdır. Kışın Ekim'den Şubat'a değin olan dinlenme döneminde verilen su azaltılmalı ve yaprak hunisinde su bulundurulmalıdır.”


Bir de geçtiğimiz günlerde Afyon’dan dönerken “top papatya” aldık.Mevsimi olmadığı için henüz açmadı onlar.Açtığında buradan paylaşırım J


******
Bu arada şu linke tıklayıp benim bez torbalarımı görebilirsiniz.


“ Türkiye’de 5 kişiden biri naylon poşet yerine alışverişlerinde bez torba kullansa, bir nesil boyunca ülkemiz 31 milyar 46 milyon 400 bin naylon poşetten kurtulacak.


Çünkü, bez torba kullanmak, bir kişi için haftada 6, ayda 24, yılda 288, yaşam boyunca ise 22 bin 176 plastik poşeti kullanmamızı engelliyor.”


Bir güzel çift bez torba kullanımını destekliyor.Ve herkesi bu güzel harekete davet ediyor…Ayrıca bu hareketi böylesine güzel bir blog ile güzelleştiren pazarfilesi.blogspot ‘a teşekkürler…


Temiz bir dünya için naylon poşetlere hayır!


Neşeniz bol olsun…

8 Kasım 2009 Pazar

KÜÇÜK KARA SAMED;bir bilimsel tiyatro atölyesi oyunu

“Gül kokusu diken acısı
unutma çocuk
sabahtır
her karanlık gecenin arkası”


Amaçları yürümekti ulaşmak değil…ve onlar yürüyorlar…Onlar kim mi?birbirinden yetenekli,birbirinden değerli ve kendi deyimleriyle “asla yorulmayanların buluştuğu” bir yer dedikleri BTA lılar…



Geçtiğimiz Cuma akşamı –daha önce de bahsetmiştim- Küçük Kara Samed adlı oyunu izlemek için gittik ilk kez BTA’ya.Küçük,şirin,samimi mekanları,gülen gözlü oyuncuları,sempatik hocaları ve etkileyici bir eser ile büyülediler bizi.


Oyun, yaklaşık 1,5 saat sürüyor ve 1939 yılında Tebriz’de doğup,1968’de yine aynı şehirde öldürülen bir yazar-öğretmen olan Samed Behrengi’nin hazin ve kısacık hikayesini konu alıyor.


Behrengi’nin daha çocuk yaşlarında başlayan sorgulayıcı tarzı,ailesinin fakir yaşamı,öğretmen olmak için okuması,öğrencileri için nice zorlukları göze alışı,eğitim sisteminin çarpıklıklarına gözü pek tavrıyla baş kaldırışı ve daha gencecik yaşında hayata veda edişi…hepsi öylesine çarpıcı diyaloglarla sahneye konulmuştu ki izlerken oyunun içinde kaybolduk sanki…Oyunda kullanılan Farsça müzikler oyuncuların sözlerine daha bir anlam katıyor,izleyicinin tam kalbine dokunuyordu adeta.Benimse en çok hoşuma giden Hayrettin Filiz hocanın oyun için yazmış olduğu ‘Behrengi’ye Ağıt’ adlı şiirin bestesinin oyuncular tarafından seslendirildiği bölümdü.

Oyunun başlamasını beklerken kapının önünde izleyiciler için hazırlanmış minik sergide Behrengi’nin eserlerini,birkaç mektubunu,onun el yazısını inceleme şansı bulduk.Böylelikle daha oyunu izlemeden Behrengi hakkında bilgi edinmiş olduk.


Oyun güzel bir barkovizyon sunumuyla daha da zenginleştirilmişti.Bu sayede Samed Behrengi’nin çocukluk hallerini,anne-babasını,ailece bir bayram sabahlarını görme şansına eriştik siyah-beyaz fotoğraflarda.Ayrıca bu güzel oyunu yazan ve yöneten Hayrettin hoca ve eşi Sevil hanımın (okuldan öğretmen arkadaşım) 2008 yılında İran’a yaptıkları yolculukları esnasında çekildikleri fotoğraflarla Behrengi ailesinin bazı fertlerini,evlerini ve onların BTA ziyaretlerini,Samed Behrengi’nin mezarını görmüş olduk.


Ciddi bir çalışmanın ve katıksız bir emeğin ürünü olan bu oyunu izlemek isteyen İzmir’li tiyatro severler yolunuzu BTA’ya düşürün derim…


Neşeniz bol olsun…

5 Kasım 2009 Perşembe

SON ZAMANLAR


Neler yaptık?

Aslında anlatılacak çok fazla yol hikayesi birikti.En son çok kısa da olsa anlattığımız Balıkesir gezimizden sonra geçtiğimiz hafta dört günlüğüne Afyon’a bir gezi yaptık.



Tadına doyulmayacak dört güne;ablalarımla harika bir Eskişehir gezisi,İzmir Afyon yolu üzerinde birbirinden ilginç yol maceraları,değişik mekanlar,güzel manzaralar ve bir sürü fotoğraf sığdırdık.Afyon’da özelliklede Eskişehir’de bu yılın buz gibi havasıyla karşılaştık,üşüdük,evde hazırladıklarımızı yol kenarlarındaki güzel yerlerde yedik,mis gibi dağ suları içtik,ıslandık,sisli yollarda durup manzara izledik…

Nerelerdeyiz?


Hergün okulda-işteyiz,yollardayız,netteyiz,akşamları eş-dost toplantılarındayız…Paylaşmak istediğim bir çok şeyi buradan yazayım isterken bir türlü vakit bulamamaktayım ama bugün maillere bakarken tam 34 tane “neredesin?,neden yazmıyorsun?” Başlıklı dost maili gördüm.Hemen gelip bir kaç kelam edeyim istedim.Bloguda ihmal etmeye gelmiyor,farkındayım J Ama günler öylesine yoğun geçince buraya yazmaya çoğu zaman üşenir oldum.


Sonbaharda İzmir akşamlarının tadı bir başka oluyor,havalar iyice soğumadan tüm gün ne kadar yorgun olsakta akşamları mutlaka bir planımız oluyor.Mesela önümüzdeki üç akşam şimdiden planlanmış durumda.Yarın akşam bir arkadaşımızın oyununu izleyeceğiz,şimdiden çok merak ediyorum,cumartesi günü annemle ailenin hatunlarının toplanacağı bir ev oturmasına gideceğiz (ev oturması ve ben aynı cümle içinde! :) ),cumartesi akşamı yine güzel bir oyun izleyeceğiz ve Pazar günüde Çandarlı’ya kaçalım,geç saatlerde dönelim diyoruz.Bakalım nasip…


İki Dil Bir Bavul


Vizyona girmesinin üçüncü günüydü sanırım gidip izledik.Film İzmir’de sadece bir sinemada (İzmir Sineması-Alsancak) gösterime girdi bildiğim kadarıyla…

Fragmanlarını izleyip çok beğendiğimizi daha öncesinde yazmıştım.Filmi izlediğimizde biraz hayal kırıklığı yaşadım,film tamamen gerçek,kurgu değil.Belgesel havasında çekilmiş,oynayan,rol yapan yok.Öğretmen 2007 yılında o köye atanan gerçek bir öğretmen…okul,sınıf,öğrenciler gerçek… hepsi normal hayatlarını sürdürürken hiç müdahale edilmeden yaşamlarının bazı bölümleri kayda alınmış.Teknik kusurlar göze batıyordu,iç çekimlerden ziyade dış çekimler çok daha başarılıydı…Ama yine de bir meslektaşımı beyaz perdede izlemek hoşuma gitti benim…

Neşeniz bol olsun...

SELANİK

İzmir den yola çıkışımız sabah 8.30 u buldu. Yol müziklerimiz eşliğinde keyifle yol aldık. Planın ilk parçası Edirne idi. Bi gece Edirne d...