21 Ocak 2011 Cuma

KOLAY YEMEK :)

Tüm çalışan hanımlar gibi yemek söz konusu olunca çoğu zaman benim de iki ayağım bir pabuca giriyor.Her ne kadar erken biten derslerimden dolayı günün büyük bölümü bana kalsa da pratik yemekler bazen kurtarıcım oluyor.Lafı fazla uzatmadan sizlere kolay ve lezzetli bir tarif yazayım;fırında beşamel soslu karnıbahar…Bu tarifi evliliğimin ilk günlerinde,benden bir yıl önce evlenip mutfak sırrını çözmüş bir arkadaşımdan almıştım.Ama ben onun tarifinden daha farklı hazırladım bu yemeği.Severek yiyor,tavsiye ediyoruz :)


Belki bir çoğunuz bilir bu tarifi ama bir de benden dinleyin :) Öncelikle karnaıbahar parçalara ayrılıp bir güzel yıkanır.Havuçlar halka halka,patatesler küp küp (büyük küpler) doğranır ve hepsi çok yumuşatmadan haşlanır.Önce haşlanan karnıbaharlar suları iyice süzülerek borcama alınır.Ardından aynı şekilde havuç ve patatesler…Bu arada arzuya göre kırmızı pul biber ilave edilebilir.Daha sonra beşamel sos hazırlanır.Ben hazır beşamel sos kullanıyorum çoğu zaman (adı üzerinde kolay yemek :) ). Beşamel sos borcamdaki malzemelerin üzerinde eşit şekilde gezdirilir.Son olarak kaşar rendesi eklenir ve yemeğimiz ısıtılan fırına verilir.Kaşar peynir iyice eriyip üstü kızarınca yemeğimiz hazır demektir.Afiyet olsun…
Buradan sizlere kolay yemek tarifi verdim ama ben şimdi mutfağa gidip tüm hünerlerimi ortaya dökeceğim.Çeşit çeşit ve lezzetli yemekler yapmak için kolları sıvamış durumdayım.Çünkü bu akşam uzaklardan çok ama çok sevdiğim biri geliyor ;)

Neşeniz bol olsun...

19 Ocak 2011 Çarşamba

hazin günlerin derbeder musikisi

Haftanın tam ortası,günün son demleri…nasıl da yorgun beden,zihin :( malum dönemin sonuna yaklaştık.Not derdi sardı veliyi de öğrenciyi de.Ama öğrenciden ziyade veliler not peşinde sanki!Bu hafta başından beri öyle değişik olaylarla karşılaştık ki artık “pes” dedik her birimiz.Koca bir dönem boyunca çocuğunun durumunu merak etmeyen,çocuğunun düşük sınav notları hakkında ne yapılması gerektiğini danışmayan,çocuğunun yapmadığı ödevlerden bihaber olan sayın veli dönem sonunda karnede hep 85 üstü görmek istiyor ya ah işte bunu aklım almıyor!85 puandan fazlasını istemekle kalmayıp öğretmenin karşısına geçip çirkinleşerek “100 verin çocuğuma” diyecek kadar da basitleşiyor.Her birine sabrediyoruz.Çünkü böyle kimseler çok azınlıkta biliyoruz.Biliyoruz ki bilinçli,kıymet bilen velilerimiz çok daha fazla.Arada bir çıkacak böylesi de deyip teselli ediyoruz birbirimizi.Hafta başından beri gece rüyalarımda bile e-okula performans ödevi ve derse katılım notu yazıyorum.Derslerimde her fırsatta hak,hukuk ve adaletten dem vuran benim için kabus oluyor bu not işleri.Can sıkıcı ya bahsi geçen konu o sebepten cümlelerim kırık dökük. “Dinleyen (okuyan diyelim biz ona) söyleyenden arif gerektir” düşüncesi ile beni anladığınızı hissediyorum :)
*****
Yukarıda paylaştıklarımı düşünerek bakıyordum pencereden dışarıya.Karşı apartmanın bahçe kapısında karşıya-okula-geçmek üzere beklerken gördüm onu.Küçük bir caddede karşıdan karşıya geçmek ne kadar zor olabilirdi ki…Önce etrafı dinlediğini hissettim seyrettiğim pencerenin ardından.Sonra dudakları kımıldadı ve bir adım attı.Bir adım daha,bir adım daha…anladım;sayıyor,her bir adımını sayıyor…Okul bahçesinin kapısına ulaştı,derin bir soluk alıp bıraktı,gülümsedi…gülümsedim…kendisi gibi güzel bir arkadaşı bahçe kapısında onu görünce koşarak girdi koluna.Daha bir aydınlandı yüzü,kol kola geçtiler sıraya.Yüzümüzü değil sesimizi,kokumuzu kazıdı hafızasına her birimizin.Derste yanına yaklaştığımda görmeden anladı beni çoğu kez hem de gözlerimin içine bakarak dinleyenden daha çok.Bembeyaz,kocaman defterine minik minik noktalarla not etti ağzımdan çıkan bir çok cümleyi.Ve ben her defasında onun kabarık noktalı kitabını elime alıp anlamaya çalıştığımda ,gülümseyerek sabırla anlattı bana nasıl okuyup anladığını.Ama ben çoğunu anlayamadım,zorlandım :( Hastalanıp derse gelemeyen gurup arkadaşındayken tüm dökümanlar ,performans ödevini sunmak için yalnız çıktı sınıfın karşısına.Adaleti anlatırken öyle bir hitap etti ki sınıfa görmeden bizi hisseden o güzel yüzüne hayran hayran bakıp dinledik dakikalarca. Hayyam’dan bir alıntı ile bitirdi sözlerini;Adalet, evrenin ruhudur…

Notlarını açıkladığım zaman,hak etmediği halde yüzsüzleşip 100 isteyenlere inat o sorguladı aldığı 100 ü hak ederek mi aldığını.
Benden bu kadar,yazarın dediği misal “hazin günlerin derbeder musikisi” ni mırıldandı bugün kelimelerim…

Neşeniz bol olsun…

13 Ocak 2011 Perşembe

ÇORAPLARIMA BAKIN :)

Havalar nasıl da soğuk gidiyor böyle.Hele böyle günlerin sabahları,Allahım ya yataktan çıkmak kabus :( Bu aralar çok üşüyorum,çok çabuk hastalanıveriyorum.Bu soğuklarda fazla nazlıyım o yüzden :) Aşırı soğuğu kaldıramıyor benim bünyem,çünkü çok üşürüm ben.En çokta ayaklarım üşür.O yüzden bu havalarda evde patiksiz gezemem.Annem bilir beni,ayaklarımın ne çok üşüdüğünü de…O yüzden rengarenk patikler yaptırmıştı çeyizim için.Bir sürü,renk renk patikler…Aynı şekilde sevdicekte bilir bir türlü ısınmayan minik ayaklarımı :) Geçenlerde Mudo da dolaşırken fotoğraftaki çoraplarımı görür görmez “tam senlik” diye alıp attı sepete.Eve gelip hemen çoraplarımı giyince de “tavşan çoraplı kız” diye epeyi bir güldürdü beni :) Pembe tavşan çoraplarımla öyle mutlu-mesut eğleniyorken,fotoğraflasın diye bol bol poz verdik Ali’ye :)

Benim gibi ayacıkları çok üşüyen ve böyle şirin figürlü çoraplara bayılan sevdikleriniz varsa eğer bu soğuk günlerde onlara bu tarz şirin şeyler hediye edebilirsiniz siz de.Mesela geçen akşam bize gelen bir arkadaşım çoraplarıma bayılınca ona da alayım dedim ama aynısından bulamadım Mudo da.Sonra başka yerleri araştırınca bunlar kadar şirin bir sürü çorap,ev babeti ve pandufa rastladım.Hangisini alacağıma karar vermem zor oldu ama sonunda arkadaşım için çok cici şeyler seçtim.Hediyesini vereyim de onun ayağında sizler için fotoğraflayayım en kısa zamanda :)

Bu arada bu cici şeyler çok sıcak tutuyorlar ayakları.Aynı zamanda çorapların altındaki plastik noktalar da kaymayı engelliyor :))


Neşeniz bol olsun…

11 Ocak 2011 Salı

BAVUL

Bu yıl izlediğimiz tiyatro oyunları önceki yıllara oranla ciddi anlamda azaldı.Bunun öncelikli nedeni bu yıl sevdiceğin de benim de oldukça yoğun olan iş hayatımız sanırım.Ben Ali’ye göre daha şanslıyım iş hayatının yoğun günleri konusunda ama ikimizden birinin yoğun olması yetiyor işte.Sadece iş hayatı değil elbet;haftanın iki akşamı devam etmeye çalıştığımız kurslarımız var.Haftada iki akşam dolu olunca diğer akşamlara dolduruyoruz tüm programları.Aile,arkadaşlar derken her akşam bir yerlerde bir şekilde geçip gidiyor zaman.Birde “şu oyunu mutlaka izleyelim” diyebileceğimiz bir oyun çıkmadı henüz :( Ama yaklaşık 2 ay kadar önce mybilet ten “Ölüm Öpücüğü” adlı bir oyuna bilet aldık.Son anda yapılan başka programlar yüzünden biletimizi tam üç kere değiştirdik :) Mybilet ten bilet almanın en güzel yanı da bu;bizimki gibi planlarınız değişirse biletinizi açığa alabiliyorsunuz.O bileti kullanabilmek bize üçüncü seferde nasip oldu.Ama farklı bir sahne ve farklı bir oyunda.Geçtiğimiz haftasonu müsait olunca hemen internetten bakıp Konak Melek Ökte sahnesindeki “Bavul” isimli oyunu seçtik.


İzmir'in güzel aşamlarından...

Seyahat dönüşü havaalanında bavulları karışan bir kadın ve erkeğin hayatları da karışırsa ne olur? Olaylar komedi örgüsü içinde işlenip; mutlu sonla biter mi acaba?...” diye soruyor oyunun tanıtımında.Ben bu soruya cevap vermeyeyim ama oyun hakkında minik bir değerlendirme yapayım; Eser Sam Bobrick,çeviri E.Tuncay Turan...Dekor oldukça güzeldi.Kostümlerde öyleydi demek isterdim ama günümüz eserlerinden olan oyunun kostümleri de bildiğiniz güncel kıyafetlerdi işte.Bu oyunu merak edip,izlemeyi planlayanların iştahını kaçırmak istemem ama ben izlerken basit bir Amerikan sitcom u izliyor hissine kapıldım ve çok sıkıldım.Komedi idi ben gülecek bir şey bulamadım.Benim için zaman kaybıydı.Keşke daha tadı tuzu yerinde bir oyun izleyebilseydik ama her uyarlama başarılı olamıyor maalesef.Daha fazla zalimlik etmeyeyim ben,en iyisi izlemek isteyenlere iyi seyirler dileyelim :)
Oyun esnasında fotoğraf çekmek istemediğimden oyundan karelere yer veremedim,oyunun fotoğraflarını görmek isteyenler tık tık.
PS:Sevgili medanşeri ödüllendirmiş bizi.çok teşekkür ederiz...

 
Neşeniz bol olsun…

5 Ocak 2011 Çarşamba

MUTFAĞIMIZA KÜÇÜK DOKUNUŞLAR

Oldum olası küçük mantar panolarla aram çok iyi olmuştur.Lisedeyken odamda,sonraları öğrenci evimizde,daha sonraları ise Trabzon’daki bekar evimde çok kullanmışımdır çeşitli mantar panoları.Şimdiler de de mutfağımda… :) Cidden seviyorum bu mantar pano olayını :)Seviyorum ama uzun zamandır unutmuştum ben o panoların varlığını.Ta ki geçen akşama kadar.O akşam Koçtaş’ın internet sitesinde dolaşırken minik kedicikli bir mantar panoya rastlayınca yeniden debreşti mantar pano aşkım.

Hiç üşenmedim kalktım giyindim, gittik Koçtaş’a…Koçtaş benim öyle çok uğrak yerlerimden olmasa da girince köşe bucak gezmeyi seviyorum.Bu seferde öyle oldu,iyice yorulana kadar gezdik ve kendimizi masrafa soktum :) evet ben yaptım :) Birbirinden güzel rengarenk minik kilimleri görünce dayanamadım aldım,işlemeli çerçevelerin fiyatına bakıp "ne kadar ucuzmuş" dedim onlara da dayanamadım,minik bir tablo vardı -yalnız bir başına- orda öylece yalnız kalmasın dedim…dedim de dedim işte…kedicikli mantar pano dedim tuttum konuşma bulutu şeklindeki mantar panoyu sevdim aldım :)

Eve gelince neyi nereye koyalım derdine düştük.Mantar panonun yeri mutfak oldu.Hemen okuldaki panolarımızda kullandığım renkli raptiyelerimi buldum.Birkaç fotoğraf,birkaç cümle astık panomuza.Ve ben o panoya raptiyeleri batırırken çıkan sesi yine çok sevdim :) Fotoğraflarken panomuz çok sade idi ama şimdi çok daha güzel ve dolu…
PS;Pano üzerindeki fotoğraflar da neymiş diye hiç anlamaya çalışılmamalı bence :) çünkü fotoğraflarda biz ve dostlar var diye ben üzerlerinde oynayıp anlamsız bir hale soktum onları :)
PS II;Ben gibi meraklısı için işte koçtaştaki bazı tatlı panolar.
Neşeniz bol olsun...

4 Ocak 2011 Salı

GÜNÜ KURTARAN HEDİYE :)

Öğretmenler odasının kapısı önünde gülen gözlerle biraz da heyecanla beni bekliyordu Bengisu.Yanına yaklaştığımda ışıl ışıl minik bir paket uzattı bana.Önce anlayamadım ne olduğunu,daha benim doğum günüme çok var diye geçirerek içimden “bu ne için?” dedim. “hediyeleşmek için sebebe gerek yok ki öğretmenim,ama biz çekiliş yapmıştık bana siz çıktınız.Bu sizin ve eşiniz için…” deyince “vay benim akıllı cimcimem,sevdiklerini mutlu etmek için elbet bir sebebe ihtiyaç yok… “ :) dedim,başladılar yanındaki arkadaşıyla kıkırdamaya :) Paketi açtım özenle,içinden bu şirin fincanlar çıktı,öptüm öğrencilerimin yanaklarından,hemen fincanımdan sıcacık bir şeyler içme derdine düştüm :) Bu soğuk,karanlık havada iyi geldi bana bu güzellikler…Havanın kasvetine kaptırmışken kelimelerimi,içimden sadece bakmak -ne konuşmak ne yazmak- sadece bakmak gelirken bir iki kelam da olsa ettirdi Bengisu’nun hediyesi…
beni hatırladıkça,
ara sıra gönlümü al.
sokakta görünce, gülümse,
yanıma yaklas,
az elin elimde kal.


evine misafir geleyim,
kahvemi sen pişir.
taze doldurulmus sürahiden
bir bardak su ver
yetişir.


(ziya osman saba)


Şiir mi? Hiiiçç içimden geldi :)


Neşeniz bol olsun…


SELANİK

İzmir den yola çıkışımız sabah 8.30 u buldu. Yol müziklerimiz eşliğinde keyifle yol aldık. Planın ilk parçası Edirne idi. Bi gece Edirne d...