30 Aralık 2010 Perşembe

PEMBELİ CİCİ KOLYE

Bu gün dersim biraz geç başlıyordu buna rağmen zor uyandım yine.Uykuya doyamadım yine diye düşünürken kendimi hiçte iyi hissetmediğimi fark ettim.Başağrısı,halsizlik…Olsun,kalkınca düzelirim dedim.Giyindim,süslendim çıktım.Ama yolda dayanamayacağımı fark edince hemen yolumun üzerindeki aile hekimimize uğradım.Dönüşte de ilaçlarımı aldım geldim eve yattım.Sevdiceği telaşlandırmayayım diye “iyiyim” dedim ama o zaten sesimden anlamış durumu aramış doktorumu rapor istemiş.Çok şükür şuan kendimi çok daha iyi hissediyorum.Yatmaktan sıkıldım,kalktım biraz yazayım kafam dağılsın dedim :)

Pembeli cici kolyemden bahsedeyim sizlere.Öğrencilerim bayılıyor bu kolyeme.Öğrenci milletinin gözünden hiçbir şey kaçmaz ne giyseniz ne taksanız en ince ayrıntısına kadar inceler,unutmazlar.Bir ara benim pick me kolyeme takmışlardı kafayı şimdilerde de gözleri bu kolyemde :) Kolyem sevgiliden hediye,pembe tişörtünü giyince Ayşenur,çıkarınca Ali oluyor :)))
Neşeniz bol olsun…

29 Aralık 2010 Çarşamba

IŞIL IŞIL BİR KULE

Işıl ışıl olan sadece kule değil,neredeyse tüm İzmir daha bir ışıldıyor son günlerde.Ağaçlar,elektrik direkleri,meydanları süsleyen anıtlar ve daha nicesi pek bir parlaklar bu aralar.Büyük şehir belediyesi tarafından yeni yıl öncesi yapılan aydınlatma çalışmalarıyla iyice güzelleşti zaten güzel olan şehir :) Basmane Meydanı, 1. Kordon, Turgut Özal Rekreasyon Alanı, Bornova Meydan, Bostanlı Sahili, İnciraltı Rekreasyon Alanı, Susuz Dede Parkı, Mustafa Kemal Sahil Bulvarı, Cumhuriyet Meydanı ve Konak Meydanı'nı ışıklarla süsleyen Büyükşehir Belediyesi ekipleri, kentte farklı bir hava oluşturmuş.


Tabi İzmir’in simgesi saat kulesi unutulmamış,kulede yapılan düzenlemeyle bir ışık yağmuru oluşturulmuş ki seyrine doyum olmuyor. Konak Meydanı'ndaki gölgelikler, yelken direkleri, meydandaki ağaçlar ve vapur iskelesi de göz kamaştırıyor…

Bu ay şurada bahsettiğim proje kapsamında saat kulesinde çekim yapmak için geçen akşam Konak’ta idik.Saat kulesini ışıl ışıl görünce “şansa bak” dedim,bir taşla iki kuş olayı bu olsa gerek :) Saat kulesinde ve çevrede bol bol fotoğraf çektik,gönlümüzce…
PS: İzmir Büyükşehir Belediyesi ekipleri, ışıklandırma çalışmaları kapsamında 31 km. uzunluğunda led hortum, 1 milyondan fazla ledli ampul ile bin adet projektör kullanmış…

Neşeniz bol olsun…

28 Aralık 2010 Salı

GEZELİM,GÖRELİM

Kemalpaşa,Bozdağ,Gölcük,Ödemiş,Birgi derken yine haftasonumuzu geze geze geçirdik.Neredeyse bizde gelenek halini aldı;arabasının modelini yenileyen,aile üyelerini istedikleri yere gezmeye götürüyor :) Sevgili kayınpederim iki hafta kadar önce yeni arabasını alınca galeride bana nereyi gezmek istediğimi sormuş ve eklemişti “İstersen Bozdağ’a götüreyim sizi,sana fotoğraf için bol bol malzeme çıkar.” O yüzden gezi planımız iki hafta öncesinden belliydi.Sağolsun ikinci babam dediğim sevdiceğimin babası oğullarından çok benim ne istediğimi sorar,ben söz konusu olduğumda akan suların durduğunu söyler,ne zaman uzun zaman görüşemesek beni gördüğünde gözleri dolu dolu olur.Hepsi karşılıklı tabiki ama çok şanslı bi gelinim vesselam,aman maşallah diyelim :)

Benim fotoğraf çekmeye olan merakım yüzünden özellikle Bozdağ seçildi ama şansımıza hava oldukça karanlık ve soğuktu.Işık az olunca fotoğraflarımız istediğimiz gibi olmadı ama bol temiz hava,ödemiş köftesinin tadı,karlı dağların görüntüsü iyi geldi hepimize.İşte bir kaç minik fotoğraf;





PS;Fotoğrafların orjinal boyutlatına yer veremedim yine fazla foto var diye.Eğer yolunuz Bozdağ'a düşerse yol üzerindeki satıcılara mutlaka rastlarsınız (bknz son fotoğraf).Eğer buralardan köy peyniri,tereyağ,kuru fasulye almak isterseniz şiddetle tavsiye ederim.Ha bir de fotoğraftaki bayan gibi sizde oradaki teyzelerin yaptığı sıcacık gözlemelerden yemek isterim derseniz patatesli gözlemeleri çok lezzetli,yedim biliyorum :))
Neşeniz bol olsun…

24 Aralık 2010 Cuma

KİTAP KOKUSU,BİLİŞİM KORKUSU

Geçen gün okuduğumuz bir paragrafın ardından bir taraftan sevdicekle konuşuyoruz “teknoloji sayesinde neredeyse her işimizi oturduğumuz yerden bilgisayar ile halleder hale geldik.Alışverişler bile online mağazalardan yapılır,kitaplar bir tıkla internetten seçilir oldu.Neredeyse kitap almak için kitapçıya gitmeye gerek kalmadı,sanal sahaflara rağbet eder oldu okuyucular.Sayfa çevirmenin keyfi,kağıt kokusu,yeni kitabın mürekkebinin hoş kokusunu duymak isteyen yok…” mealinde bir şeyler söylüyoruz bir taraftan da kitapyurdu.com dan alacağımız kitapları seçiyoruz :) Yaptığımızla konuştuklarımızın çelişkisini fark edince başladık gülmeye.Ama hemen avuttum kendimi;ben hala her girdiğim kitapçıda kendimi kaybedip hülyalara dalabiliyorum,hala kitapları raflarından alıp uzun uzun kokluyorum :) Ve hala kitapçıları,kütüphaneleri çok seviyorum.Hala tanımadığım sokaklarda gezerken evlerin açık pencerelerinden baktığımda duvarlarında bol kitap görüyorsam kendimi o evdekilere acayip yakın hissediyorum.Hala birbirinden güzel kitaplar hakkında harika yorumlar yazan onlarca blog okuyorum,o blogların sahiplerini hiç tanımasam bile yazılarını okuyunca “işte bu bizden biri” diyorum.Sanki aynı kabileden gibi bi şeyiz onlarla :) onlardan biriyle bir gün bir yerde karşılaşsam kitaplar sayesinde kolaylıkla diyalog kurabilirim.Hasılı kitaplarla olan bağım hala çok kuvvetli,aramızdaki ilişki sadece okumakla sınırlı değil ;)


Bunca lafın ardından bu kitaplarımı neden internetten tıklayarak aldığıma gelelim.Okumak istediğim kitaplardan birini gittiğim kitapçılarda bulamadım,bir an önce almak için acele edince hemen netten siparişimizi verdik.İki gün sonra yani bugün kargocu amca çaldı kapımızı :) Kargocu amcanın yolunu heyecanla beklemenin hazzı da bir başka konu :)) İnternet falan ama kitapyurdu.com un kitap severlere yaptığı incelikleri seviyorum ben.Evlenmeden önce sevdicek bana hep kitapyurdundan kitap yollardı ve her seferinde kitapla birlikte başka bir sürpriz çıkardı içinden.Bir kere kitapları çok korunaklı bir şekilde paketliyorlar ki bu önemli bir şey.Bir de kampanya filan yapıyorlar ya tadına doyulmuyor o zaman :) Ve bir sürü kitap ayracı yolluyorlar, seviyorum o ayraçları.Bu sefer bir de “cafe crown action” yollamışlar.

Bu yıl okuma açısından kişisel tarihimin en sönük yılını yaşamış olduğum için kendime kızsam da bu haftasonum bol okumalı geçecek.Son kitaplarımın isimlerine gelince;


İstanbul Hatırası - Ahmet Ümit

Bir Bahçe Düşü - Ali Çolak

Ejderha ve Kelebek - A.Ali Ural

Dicle’den Yükselen Feryat Hallac-ı Mansur - Ahmet Çelik

En son kitap en çok merak ettiğimdi.Kitaplarım elime geçer geçmez onları sevdim,kokladım,inceledim ve başladım Hallac’ı anlatanını okumaya :) Bu arada çocukluğum çok kitap -öyle böyle değil ciddi anlamda çok kitap- içinde geçti diye anlatmıştım zamanında.Kitaplar konusunda babamın yolunda emin adımlarla ilerliyorum.Ama babamın eşe dosta veya okuma alışkanlığı kazansınlar diye uğraşıtığı öğrencilerine verdiği fakat bir türlü geri gelmeyen kitapları hiç aklımdan çıkmıyor.İşte bu yüzden sanırım, kitaplarımı paylaşmak konusunda biraz cimriyim :( Ama okumak için isteyene de “hayır” diyemiyorum ki…Yaklaşık iki haftadan fazla bir süredir üç ayrı kitabım üç ayrı arkadaşımda.Biliyorum, gelecek kitaplarım bana geri...yine de korkuyorum işte :(

Selam,çiçek ve kitap ile... :)

Neşeniz bol olsun...

23 Aralık 2010 Perşembe

İKEA DAVE DİZÜSTÜ BİLGİSAYAR SEHPASI

Dizüstü bilgisayarların hayatımıza girmesi ve hayatımızda büyük yer kaplaması yakın bir tarihtedir.Bu bilgisayarların yaygınlaşması ile dizüstüler artık kullanıcılarının dizlerini yakmasın,ağrıtmasın diye kullanışlı,bizi rahatlatan pek çok alternatif eşya çıktı piyasaya.İsmi dizüstü olmasına rağmen bilgisayarı uzun süre dizlerin üstüne koymak pek mümkün değil çünkü :) İlk zamanlar bilgisayarları ısındıkça dizlerini yakmasın diye yastık,yorgan :) vs gibi eşyaları kullanandı Türk halkı.Sonraları ise çok ısınan bu bilgisayarlarını rahatça kucaklarına almak için üst yüzeyi sert ve düz,altı ise boncuk köpük yada boncuk silikon sayesinde yumuşacık olan kahvaltı tepsilerinin üzerine laptoplarımızı (dizüstü bilgisayar demekte ısrarcıydım halbuki) koymaya başladık.Tabi böylelikle bu güzelim yatak tepsilerinin tüm romantizmi uçup gitti :) Aynen bizde uzunca bir süre dizüstü bilgisayarımızı sevdiceğin kuzeninin hediye ettiği tepsi üzerinde kullandık.Ee napalım üzerinde bilgisayar kullanmaya en elverişli edavat o idi :) Zamanla bilgisayar tepsimizin alt yüzeyini kaplayan kumaştan kaçmayı başaran köpükler yavaş yavaş etrafa dağılmaya başlayınca benim de sinirlerim bozulmaya başladı tepsiye.Bu tepsiden daha kullanışlı bir şeyler aramaya giriştim.Bir takım mağazalarda soğutuculu olanlara filan rastladımsa da pek beğenmedim.En son uzun bir zaman önce ikea da bu sehpaya rastladım.Oturdum inceledim,beğendim,aldım.
Kırmızı,beyaz ve siyah olmak üzere üç rengi mevcut.Yükseklik ve eğiminin ayarlanabilmesi (2 kademeli) ve kaydırmaz yüzeyi ile kullanışlı bir ürün.İkeanın öyle her ürününden memnun olamayan ben bu sehpayı sevdim :)
PS;Geçen gün ikeada bu sehpalar indirimdeydi.İndirimli fiyatı sanırım 38 gibi bişey.İlgilenenlere duyrulur :)

Neşeniz bol olsun…

22 Aralık 2010 Çarşamba

EVİMİZİN RENKLERİ

Evde canlı çiçek bakımı –en azından bir çok çiçeğin bakımı- zor değil mi?Çiçekçide görüp hayran kaldığımız,kucaklayıp evimize getirdiğimiz çiçeklerin her zaman ilk gün gibi kalmayabileceğini hesaba katmak lazım.Sahip olduğumuz çiçeğin gerçekten ne istediğini iyi bilmek gerek.Ki bazen de ne kadar ne yapılması gerektiğini bilsekte çare olmuyor.Güzelim bitkilerin önce çiçekleri kuruyup dökülüyor,sonra yaprakları bir bir düşüyor.
Ya da saksı çiçekleri konusunda ben çok şanssızım :) halbuki aldığım çiçeklerin bakımını en ince ayrıntısına kadar öğrenir,elimden geleni yaparım ama bazen sonuç yine yaprak dökümü…en son şurada bahsetmiştim çiçeklerimden.Orada görülen pembe çiçeğimin sadece yaprakları kaldı artık :( onun ardından Atatürk çiçeğimde yapraklarını dökecek gibi olunca soluğu çiçekçimde aldım.Tavsiyelerine uyarak önce yerlerini değiştirdim,sonra gerekenleri yaptım,kurtarmaya çalışıyorum hala.

 Evde çiçek olmasını seviyorsan en iyisi bakımı kolay çiçekler :) Ben bunu düşünerek değil de minik saksılarının renklerine bayılarak aldım fotoğraftaki kaktüslerimizi.Sonra baktım ki bakımı da çok kolay bu miniklerin.Bu arada kaktüslerin arkasındaki hani şurada ve şurada bahsettiğim çiçeğimiz guzmania...
Yakın bir zamanda kaktüsün bilgisayar gibi elektronik cihazlardan yayılan radyasyonu emerek zararlı etkilerini azalttığı söylentisi internette yayılınca kaktüs satışlarında patlama olmuş.Ama bazı yetkili kimselerce yapılan açıklamalara göre kaktüsle ilgili net bir bilimsel görüş yokmuş.Kaktüs radyasyonu emer mi emmez mi bilmem ama minik saksılarıyla evimize renk katan,beni çok uğraştırmayan bu kaktüsleri ben çok sevdim.
PS;Kaktüsgiller familyasında sınıflandırılan opuntia bazı yörelerde “kaynanadili” ismiyle anılır.Sanırım eskiden kaynanalar pek sivri dilli,diken sözlüymüş :)

Neşeniz bol olsun….

21 Aralık 2010 Salı

SEVİMLİ BİR HEDİYE;ŞİŞE İÇİNDE GEMİ :)

 Ortada hiçbir sebep yokken,öylesine,tamamen içten gelen bir hediye…Gönlü güzel bir dostun uzattığı şirin bir paket sayesinde güzelleşen ılık bir Salı günü.Hafta sonunun aksine iki gündür İzmir öylesine tatlı bir güneşle içimizi ısıtıyor ki ne mutlu İzmirliye :)

Bugün bana uzatılan paketi bir açtım içinden bu şirin şey çıktı;şişe içinde gemi :) Daha önce aynen buna benzer sevimli bir gemicikte öğrencimden gelmişti.Bu tarz cam şişe içine yerleştirilen gemi maketlerinin aşinasıyım Sinop’tan.Kocaman,ağzı dapdaracık şişelere öylesine ustalıkla gemi maketleri yerleştirirler ki hayran kalmamak elde değil.Yani demem o ki yolunuz bir gün Sinop’a düşerse mutlaka şişede gemi maketlerine bakın hatta eviniz için alın bir tane…
P.S;Şişe içine geminin nasıl yapıldığına dair bir çok video var nette.Meraklı ve yetenekli olan arkadaşlar deneyebilirler…
Neşeniz bol olsun…

20 Aralık 2010 Pazartesi

SEBZELİ FARFALLE TRİCOLORE SALATASI


Haftanın ilk gününü atlattık çok şükür.Bu gün size haftasonu afiyetle yiyip doyamadığımız bir lezzetin tarifini sunayım istedim.Başlığa bakmayın siz,bildiğiniz "Sebzeli Makarna" tarifi vereceğim :) Ali öğrenci evinde yediği makarnaların fazlalığı nedeniyle makarnadan bıkmış biri.Onun aksine ben makarnayı çok seviyorum.Bu makarnayı Ali denemek istedi ve bildiği makarları unuttu bunu yedikten sonra :) Çünkü oldukça hafif,süper bir lezzet.Makarnayı gördüğümde öylesine iştahım kabarmıştı ki düzgün bir fotoğraf çekemedim,ancak bu kadar oldu :)

İşte tarifi;

Malzemeler;
1 paket farfalle (kelebek) makarna
1 adet küçük boy havuç
1 adet küçük boy patates
1 adet küçük kırmızı biber
1 adet küçük parça brokoli
2 yemek kaşığı mayonez
2 yemek kaşığı yoğurt
1/3 yemek kaşığı dğranmış dereotu
tuz
pulbiber

Hazırlanışı;
.Bir paket kelebek makarnayı çok yumuşamayacak şekilde haşlayınız.
.Sebzeleri küçük küpler halinde doğrayınız ve haşlayınız.
.Makarnayı süzünüz,soğuk sudan geçiriniz ve soğumaya bırakınız.
.Mayonez,yoğurt ve pişirilmiş sebzeleri karıştırarak makarnaya ilave ediniz.
.Tuz ve pulbiber ile tatlandırınız,dereotu ile süsleyerek servis yapınız.
Afiyet olsun...
Neşeniz bol olsun...

17 Aralık 2010 Cuma

DEKORATİF NASREDDİN HOCA :)

Günün adı bile insanı dinlendirmeye yetiyor :) En azından bana öyle oluyor, günlerden Cuma diyorum keyfim yerine geliyor.Hele bir de bugün dersim erkenden bitiyor ya eve gelir gelmez tatil erkenden başlıyor benim için.Bugün sizin için evdeki minik Nasreddin Hocamızı fotoğrafladım.Bu şirin şeyi geçen bayram Konya’dan dönerken uğradığımız Akşehir’den almıştım.Ne tatlı değil mi?Evimize gelen misafir çocuklarının gözdelerinden biri de bu hocamız :)

Böyle elma yanaklı tatlı bir Nasreddin Hoca olur da bizi gülümseten fıkraları olmaz mı? ;

BENİM YERİME SENİ GÖTÜRÜR
Hoca Nasreddin ölüm döşeğindeymiş. Karısını çağırmış.
-Hanim en güzel elbiselerini giy, iyice kokular sürün, tak takıştır yanıma gel otur.
-Ayol hoca delirdin mi sen. Bu durumdayken ben nasıl süslenirim?
-İyi ya azrail gelince belki beğenip benim yerime seni götürür.
:))
Tazı
Ava meraklı çok cimri bir subaşı Nasreddin Hoca'ya:
-“Hoca Efendi, bana tavşan kulaklı, geyik bacaklı karınca belli, şöyle sicim gibi zayıf bir tazı buluver!” der.
Bir süre sonra Hoca, bir sokak köpeğinin boynuna ip takıp subaşıya götürür. Subaşı:
-“Aman Hoca Efendi, ben senden incecik bir tazı istemiştim. Sen ise bana koca bir sokak köpeği getirmişsin!” deyince,
Hoca lafı gediğine koyar:
- “Merak etmeyin efendim. Sizin yanınızda bu köpek bir aya varmaz, tazıya döner!..”
:))

 
Neşeniz bol olsun…

ONE LOVELY BLOG AWARD

Sevgili İlkbahar ödüllendirmiş bizi.Haftanın bu en güzel gününde bu güzel ödül iyi geldi:) Teşekkürler İlkbahar.

Bu ödül benden farklı ve eğlenceli yazılarıyla okumaya doyamadığım la row güncel e gitsin...

Neşeniz bol olsun...

15 Aralık 2010 Çarşamba

DUVAR KAĞITLARI

Geçen gün bu yazı burada bitmedi demiştim ya hah işte devamı;Orada bahsettiğim odamız için hala güzel bir duvar kağıdı arıyorum.Odanın bir duvarını –yatak başının geldiği duvar- ya efektli boya ile boyatalım ya da duvar kağıdı ile kaplatalım dedik.Bizim karşı odamız Ali nin kardeşinin odası,o odasının tüm duvarlarında efektli boyayı tercih etti çokta güzel oldu.Ama biz sadece bir duvar için düşünüyoruz.Duvar kağıdında seçenek daha çok olunca duvar kağıdı aramaya koyulduk.Geçen gün Koçtaştaki duvar kağıtlarına baktık.Ama pek beğenmedim siz ne dersiniz?




(Son fotoğraftaki beyaz-kabartmalı duvar kağıdı favorim şimdilik...duvarlar tamamen beyaz,mobilyalar da beyaz olacak.O nedenle duvar kağıdı gri,güzel bir kırmızı yada böyle beyaz ama kabartmalı olsun diyorum.Bembeyaz bir odaya rengarenk aksesuarlarla renk katmak en son işimiz olacak)

En kısa zamanda Alsancak ve Karşıyaka da gördüğüm birkaç ithal duvar kağıdı satan dükkana da uğrayalım diyorum.Hatta oralardaki seçeneklerimizi de fotoğraflayıp fikrinizi alayım :)

Neşeniz bol olsun...

13 Aralık 2010 Pazartesi

MY NAME IS KHAN


 Geçtiğimiz cumartesi günü İzmir'in dağları karlıydı.Hava da öyle soğuktu ki dışarıda dolaşmak keyif olmaktan çıkıp eziyet halini alınca İzmir milleti alış-veriş merkezlerini doldurdu.Soğuk havaya rağmen biz kapalı alış-veriş merkezleri yerine Forum Bornova'yı tercih ettik.Tabiki yine İkea :)

Haftasonu yine film şöleni vardı bizde :) Birbirinden güzel üç film seçtik yine.Bir Hint,bir Rus ve bir adet de İspanyol yapımı üç adet değişik film.

How I Ended This Summer (2010) - Bu Yazı Nasıl Geçirdim?;Dram,Rus yapımı,İMDB Puanı;7.2 ...

El Secreto de Sus Ojos / The Secret In Their Eyes (2009) - Gözlerindeki Sır; Dram,gerilim,suç,polisiye ,İspanyol yapımı,2010 yılı en iyi yabancı film oscarı,İMDB Puanı;6.7

My Name Is Khan (2010) - Benim Adım Khan; Dram,Politik,Romantik,Hindistan,IMDB puanını boş verin ben puanımı söyleyeyim 9/10 :) Evet biz çok severek izledik bu filmi.Film Türkiye de gösterime girer mi bilmiyorum ama mutlaka izleyin der,şiddetle tavsiye ederim.Rizwan Khan (shahrukh khan) oyunculuğu süper,filmin konusu,konunun işlenişi,müzikler izleyeni alıp götürüyor verdiği mesajlar ise kanayan yaramız...Film hakkında daha çok şey yazasım var ama gerek görmüyor şu soğuk günlerde alın bu flmi izleyin diyerek kısa kesiyorum:)

Neşeniz bol olsun...

10 Aralık 2010 Cuma

YATAK BAŞLIĞI ve KARYOLA İKİLEMİ :)

Uzun zaman önce yazlıktaki yatak odamızın dekorasyonuna kafa yorduğumdan bahsetmiştim sizlere.Hatta o zamanlar şu yazımda size çok beğendiğim bir aynadan söz etmiş ve hala odamız için bir çöp bile seçemediğimizden yakınmıştım.O günden bugüne değişen pek bir şey yok.Sadece odanın boyası yapıldı;sade beyaz…yerler beyaz laminat olsun isedik.Ve uzun aramalar sonucu beyaz laminat parkeyi vario da bulduk.Parkeler beyaz,içinden ince gri çizgiler geçiyor.Odaya uygulandığında çok güzel oldu,bembeyaz huzur verici bir oda…

Bir de istediğimiz tarzda mobilyalar bulsak süper olacak.Yazlıkta oda çok,kalacak oda sorunu olmayınca bir de sürekli öncelikler değişince bir türlü oranın mobilyalarına sıra gelmedi.En önemlisi de “hah işte budur” dediğimiz şeyler bulamadık.Aylar önce sevdicek ikeanın beyaz dört direkli ve tüllü karyolasını çok beğenmiş ve ille bu olsun demişti.İkeacılar mutlaka görmüştür o karyolayı hatta bende fotoğraflamıştım,şimdi buraya da ekleyeyim dedim ama fotoğrafı bulamıyorum :( Neyse biz o karyolada kesin karar kıldık,hatta almaya gittik ama baktık ki karyolaya uygun komodin,benim istediğim tarz şifonyer,ayna,iki kapılı şık bir elbise dolabı yok.O yüzden o gün almaktan vazgeçtik.Ayrıca ben ikeanın karyolasına bayılmış olmakla birlikte “keşke karyolanın kenarlarındaki o dört direk istediğimiz zaman çıksa ve karyolanın şık bir başlığı olsa da iki şekilde de kullanabilsek” tarzında sayıklamaya başladım.Ne çok şey istiyorum değil mi? :) Sonuç itibariyle bir karar vereceğim yakında,en son çare ne istediğimi en ince ayrıntısına kadar anlatıp,çizdirip yaptırtacağım -ki bu beni çok yoracak biliyorum-,ya da hayalimizdeki mobilyalar bir gün bir yerde çıkacak karşımıza :)
İşte bu ikinci ihtimal aklımda olarak dolaşıyorum çarşı pazarı ben.Geçen akşam da Alsancak’ta dolaşırken bir mağazanın vitrininde fotoraftaki yatak başlığını görünce vitrine yapıştım ben.Dükkan kapalı olduğu için fotoğrafını çektim.İstediğimiz bu olabilir,fiyatını soralım hem de daha yakından bakalım diye ertesi gün gittik dükkana.Başlığı daha yakından gördük hatta bu özel tasarım bir takımmış,takımın diğer parçalarına da baktık.Diğer parçaları sevmedim ama başlık hoşuma gitti.Gel gör ki duyduğum fiyat hiç hoşuma gitmedi :) sadece yatak başlığının fiyatı 4.500 TL … Özel tasarım olduğu için böyleymiş fiyat.Doğrudur ama ben bir başlığa o kadar para vermeye değil o kadar paraya tüm takımı çıkarmaya niyetli sayılırım :) O yüzden kendi tasarımımı kendim yapar gider mobilyacıya yaptırtırım,hem de istediğim,içime sinen şey olur :)

PS;Aslında bu yazı burada bitmedi ama arkadaşlarımla buluşcam devamını en yakın zamana erteliyorum :)  

Neşeniz bol olsun…

9 Aralık 2010 Perşembe

EVİMİZDEN BİR KÖŞE

Günler öncesinde yazdığım şu yazımı okuyan sevgili Hülya çiçeklerimi çok beğenmiş.Ama çiçeklerden ziyade pembe çiçeğin ilk fotoğrafında, arkada duran minik rahleye dikkat etmiş.Ne kadar dikkatli okurlarım var benim,cidden ya bak şaka yapmıyorum gözünüzden hiçbir şey kaçmıyor farkındayım :) Hülya maille bana ulaşıp rahleyi nerden aldığımı ve fiyatını sorup,ayrıntılı fotoğraf istemişti;ancak fırsat bulup yazıyorum işte.Bu rahle bana (yanlış hatırlamıyorsam) 23. yaş günü hediyemdi.Çok sevdiğim sınıf arkadaşlarım Saime ve Esra ellerinde bu rahle ile gelip, Üsküdar da şirin bir çay bahçesinde doğum günümü kutlamışlardı.O gün bugündür her evimde en güzel yerlerde durup,evime güzellik katmaktadır kendileri.Hediye olduğu içindir ki sevgili Hülya nereden,kaça alındığı hakkında sana yardımcı olamayacağım.Ama senin için rahlenin bulunduğu köşeyi fotoğrafladım :)


 Rahleyi üzerine oturttuğum şey çaktırmasada bir ütü masasıdır esasında :) Anneciğimin hediyesi,dağınıklığımı toplasın diye almıştı :) İçindeki sepete ütülenecekleri koyuyorum kapatıyorum.Ütü yapacağım zaman açıyorum,diğer zamanlarda böyle küçük masa vazifesi görüyor :) Rahlenin hikayesini anlattım zaten,cam vazo sevdiceğin gönderdiği (çiçeksepeti.com dan gelen) çiçeklerden hatıra,içindeki pembe karanfiller ikea(canlı pembe çiçeğim orayı beğenmedi değiştirdim yerini)…
Duvardaki tabloya gelince;onun tuhaf bir hikayesi var :) Anlatmadan geçmeyeyim ; Şimdi benim bir arkadaşım ev değiştirdi,kiradan çıkıp kendi evine taşındı.Bu taşınma olayı bir buçuk sene önce falan oldu ama.O aralar bizde ev değiştirdik.Aradan belli bir zaman geçince arkadaşımı davet ettim,oturduk,sohbet,muhabbet,şakalar,komiklikler falan derken güzel oldu.E o da ev değiştirdi ya “bi gün bize de gelin” dedi.Bende “inşallah,sen ayarla bi gün çağır gelelim” dedim ve düşündüm ki şimdi bu arkadaşım kendi evine taşındı,yeni evine giderken eli boş gitmek olmaz ona bir hediye alayım.Ne alayım ne alayım derken Koçtaş ta bu tabloyu gördüm ve çok hoşuma gitti.Arkadaşımın pembe salon takımına uyum sağlayacağını düşünerek aldım ben bunu,bir güzel paketlettim,üzerine notumu yazdım,içine değişim kartını attım,beklemeye başladım.Bekliyorum ki arkadaş yeni evine davet etsin de giderken hediyemi de alıp gideyim.Ben beklerken telefonda falan görüşüyoruz,konuşuyoruz.Ha çağırdı ha çağıracak derken bir buçuk yılı aşkın bir süre geçti,benim hediyeye yazdığım not,değişim kartı filan zaman aşımına uğradı,neredeyse hediye paketi soldu,her temizlikte ordan oraya paketi taşımaktan bana sıkıntı geldi derken en son çalışma odamızı düzenlerken baktım ki bizim odanın bir tane daha tabloya ihtiyacı var;Yırttım paketi,attım notları-kartları,asıverdim duvarımıza :) İyiki de asmışım bizim odaya çok yakıştı valla :) İşte böyle…


PS;Dün yirmilik dişimi çektirdim o yüzden iki gündür pek bir nazlıyım :) iki ay öncesinde demişti doktorum bu dişin çekilmesi lazım diye ama iki aydır köşe bucak kaçıyordum.Taki geçen hafta bir arkadaşımı benim doktora götürene kadar,baktım ona bişey olmadı bana da olmaz diyerek bende diş olayını halledeyim dedim.Bir hafta erteledim yine ama dün Ali nin yanına gidince doktorcumla karşılaştık,sohbet falan ederken kendimi dişçi koltuğunda buldum.Dişçi korkumu bildikleri için tüm hastane seferber oldu benim için :) Oldukça zorlu bir çekimdi,ama Haftaya diğer yirmilikte çekilecek.Şimdiden kara kara düşünüyorum...Aman ne uzun bir not oldu.Tamam bitti...

Neşeniz bol olsun...

6 Aralık 2010 Pazartesi

İZMİR’İ YAŞAMAK

İzmir’i böylesine güzel yaşadığım ilgililere malum olmuş olacak ki valilik beni “İzmir’i Yaşamak” adlı projede görevlendirdi.Proje güzel,konu çok daha güzel ama bu görev için gönüllü olup olmadığım sorulmadan bana verilmesi hiç güzel değil :( Çalışmaktan,sorumluluktan kaçmam,iş benimse üşenmem ama gel gör ki “sen fotoğrafçılıktan anlıyorsun o yüzden bu projeyi size verdik öğretmenim,haydi ekibinizi kurup çalışın” yahut “sizin müzikle aranız iyi,siz anlarsınız şu iş için sizi görevlendirelim” tarzında emrivakiler fazlasıyla canımı sıkıyor.Çalışmak,farklı alanlarda eğitim almak demek her işin üzerinize yıkılacağı anlamına gelmemeli.Ama maalesef iş hayatının tuhaf cilveleri;eğer bir çok işi yüzüne gözüne bulaştırmadan,hakkıyla yapıyorsan sana daha başka işler yükleyerek teşekkür ediyorlar :) Neyse ki ben ve ekibim şanslıyız,çünkü güzel bir projede çalışmaya başladık.Proje için seçtiğimiz ilk konu İzmir’in faytonları oldu.Karşıyaka sahili yahut Konak Kordon boyu denilince ilk akla gelen,adeta İzmir’in sembolü olmuş rengarenk süslü faytonlar…

 Hafta sonu hava öylesine güzeldi ki İzmir’i yaşamak için tam fırsattır dedik.Sevdicekle Alsancak’ta el ele kalabalığa karıştık.Rengarenk vitrinlere daldık,mağaza mağaza dolaştık.Sahile vardığımızda arabayı bırakıp hareket vakti gelmiş Karşıyaka vapuruna atladık hiç düşünmeden.İzmir’de vapura binmeyeli yıl olmuştu.Bu ani karar iyi geldi bize,özlemişim denizin köpüğünü,martıları,güzel İzmir’in manzarasını…Fotoğraf çekmek için ışık bol,malzeme de çok olunca durmadık;bastık deklanşöre…
Neşeniz bol olsun...

3 Aralık 2010 Cuma

PARDON

 Merak ediyorum bugün benim serotonin hormonuma ne oldu? “O da ne?” demeyin,canım hani var ya şu “mutluluk hormonu”. Bugün kayıp…Ya hani bilim adamı amcalar her fırsatta çıkıp açıklamalar yaparlar ve onlardan kimisi der ya “güneşli havalarda insanlar daha çok serotonin hormonu salgılar” diye.İşte bende bütün gün bunu sorgulayıp durdum.İzmir’de enfes bir hava,pırıl pırıl bir güneş var.Hani bilmesem aralık ayında olduğumuzu ilkbaharın o rehavete davet eden harika günlerinden biri bugün diyeceğim.Ama ne güneş,ne deniz,ne erken biten ders sonrası eve kaçış,ne de haftasonuna başladığım düşüncesi...hiç biri mutluluk hormonuma kar etmiyor.Bu arada mutluluktan kastım içimin cıvıl cıvıl olması,kendime “hey ne duruyorsun haydi kalk bu güzel havada koş,zıpla” filan diye içten içe seslenmek.

Sabahtan beri üzerimde bir ağırlık,elim kolum kalkmıyor…Arkadaşlardan biri bu durum için şöyle bir açıklama yaptı;şimdi malum aralık ayı.ama havalar bu kadar sıcak olunca vücut buna tepki veriyormuş.Vücut istiyormuş ki artık zamanıdır hava soğuk olsun.Hava da soğumayınca böyle oluyormuşuz.Ne dersiniz? :) neden olmasın dimi?

Neyse ne işte benim içimdeki coşkuyu açığa çıkaramayan bu güneşi neyleyeyim ben :) Benim bugün buraya birbirinden ağdalı,sebepsiz ağlak cümleler yazıp en sonunda da “başımda hüzün bulutları,pardon sizi de ıslattım” deyip kaçasım var.


Pardon (?) :)
Ama olmaz değil mi? :) Ben böyle bugün sevdiceğe de pardon dedim de “dur o zaman ben bir beş dakika yanına gelip gülümseteyim seni” dedi.Ben daha “yok,mok gelme” demeye kalmadan elinde minik bi paketle çıktı geldi.

“Sana adam gibi kurabiyeler aldım” diyor bana.

Adam gibi kurabiye ne ya? :)))

Serotonin hormonum açığa çıkıp içimde aradığım coşkuyu bulamadılar adam kurabiyeler ama kocaman gülümsettiler beni :)

P.S;İlk fotoğraf Konya Alaaddin Tepesinde geçtiğimiz kurban bayramında tarafımdan çekildi,İkinci fotoğraf ise malum;adam gibi kurabiyelerimiz...

Neşeniz bol olsun...

1 Aralık 2010 Çarşamba

TARİF

Hani dün bahsettim ya “haftasonu biraz mutfakta vakit geçirdik” diye.İşte bugün, mutfakta nasıl lezzetler hazırladık bir ana yemekle anlatayım istedim.Yemeğimizin adı yok, yani biz “hadi şu yemeği yapalım” diye başlamadık işe :) Eldeki malzemelere bakıp kafamıza göre takıldık.Yemeğimizi fırına verdikten sonra fırından mis gibi kokular yayılınca, bu güzel yemeği yalnız yemeyelim diyerek aradık sevdiklerimizi.Yemeğimiz çok beğenildi,tüm övgüleri Ali kaptı bu sefer.Çünkü ben sadece getir götür işlerini üstlenerek sevdiceğe yamaklık yaptım yemeği hazırlarken :) Ali’nin anlatımıyla yemeğimizin tarifini yazıyorum,belki haftasonu denemek isteyen olur :)
 Malzemeler;

Yarım kilo dana kuş başı
2 adet kabak
2 adet patlıcan
3 adet orta boy patates
4-6 tane biber
2 adet orta boy domates

Sos için ;

1 çorba kasesi sıcak su
1 yemek kaşığı salça
1 çay kaşığı tuz
1 çay kaşığı pul biber
1 çay kaşığı kekik
4 diş sarımsak

Hazırlanışı;

Önce etimizi bir tencerede suyunu çekene kadar haşlıyoruz.Et haşlanırken kızartma tavamızda sırasıyla küp küp kestiğimiz patates,patlıcan ve kabağı,en sonda biberleri ikiye bölerek kızartıyoruz.Daha sonra kızarttığımız malzemeleri borcama yayıyoruz.Haşlanmış olan etleri kırzarmış malzemelerin üzerine ekliyoruz.Yuvarlak yuvarlak dilimlediğimiz domatesleri etlerin üstüne koyuyoruz.Çorba kasesinde sosumuzu hazırlayıp borcamın içindeki malzememizin üzerine bir kaşık yardımıyla gezdiriyoruz.Son olarak borcamın üzerini alimünyum folyo ile kapatarak 180-200 C deki fırınımıza veriyoruz.Yaklaşık 35-40 dk sonra yemeğimiz hazır…Afiyet olsun…
Neşeniz bol olsun…

SELANİK

İzmir den yola çıkışımız sabah 8.30 u buldu. Yol müziklerimiz eşliğinde keyifle yol aldık. Planın ilk parçası Edirne idi. Bi gece Edirne d...