12 Kasım 2010 Cuma

ÇİÇEKLERİM BENSİZ NE YAPAR?

Yağmurun sesini dinleyerek yazmak…ne güzelmiş…Aslında yazmak değil tam olarak.Fotoğrafların arasına hikayeyi tamamlayacak cümlecikler ekleme çabası benimki.İki gündür elimde fotoğraf makinam okulda foto şipşak misali koşuşturuyorum.Fotoğrafçılık kulübü öğrencilerimde benim peşimden… :) 24 Kasım öğretmenler gününe hazırlık yapıyoruz kulüp olarak;Öğretmenler gününde “Öğretmenlerimiz” isimli bir fotoğraf sergimiz olacak nasipse.Sergi iki bölümden oluşacak birinci bölümde okulumuzdaki her öğretmenin eski fotoğrafları yer alırken ikinci bölümde güncel karelere yer vereceğiz.İşte o yüzden iki gündür okulun fotoğraflamadığım öğretmeni kalmadı :)

Onca koşuşturmacanın ardından dinlenmece başlasın artık diyordum ki az önce okuldan telefon geldi Pazar günkü sınavda salon başkanı olarak görevlendirilmişim :) Bu bayram yine buralardan kaçış var :) uzun bir yolculuk yapacağız inşallah.Şimdiden düşünür oldum buralarda olmadığımız bir hafta boyunca benim yeni çiçeklerimi kim sulayacak?Çiçekleri çok seviyorum biliyorsunuz.Guazmaniamı yaşatmak için elimden geleni yaptığımdan bahsetmiştim hani.Ama şimdide Atatürk çiçeğim düşündürüyor beni.Güzelim kırmızı yaprakları kararmaya başladı.Hemen yerini değiştirdim bende inşallah yeni yerini sever.Çiçeklerimi Allah’a emanet edip çıkacağım yollara artık :)


Bayram tatiline girmeden görüşelim diyen sevgili arkadaşım Edoşum gelecek onu bekliyorum bir yandan da buraya yazıyorum.Bu gün benim dersim erken bitince yağmura çamura aldırmadan koşa koşa geldim eve.Edoş ve kendim için lezzetli bir şeyler hazırlayayım diye…Şimdi arkadaşım gelene kadar son hazırlıklarımı yapayım.Yola çıkmadan yazacağım onca şeyi yazarım size ama olur da tembellik edip yazamazsam tüm okuyanlara mutlu bayramlar diliyorum şimdiden…

Neşeniz bol olsun…

9 Kasım 2010 Salı

SINAV,TOPLANTI,PROJE yoğunluğu ve FİLMLERİMİZ :)

“Bir haftasonu yazısı daha bekliyoruz” demiş sevgili okurlardan bir tanesi.Haftanın ikinci gününü de geride bırakıyoruz ama bende hala geçmiş haftasonunu anlatacak mecal yok :) yoğunum,an itibariyle yorgunum.Ders sonrası uzun bir toplantıya dahil oldum,kafam dolu,oturup uzun uzun yazacak halim yok.Şimdide biraz dinlenip sınav kağıtlarının arasına dalacağım;sınavlar okunacak,notlar yazılacak,sınav analizleri yapılacak ve yarınki BOBO Projesi (Benim Öğretmenim Benim Öğrencim Projesi) için hazırlıklar yapılacak.Çok işim var… (Fotoğraf; yazılı kağıtlarım,işin kötüsü bu fotoğraftakiler hepsi değil :( )

Haftasonundan söz edecek olursak kısaca, geçtiğimiz haftasonu İzmir’de harika bir hava vardı.Dışarıdan eve girmek gelmedi içimden.Cuma akşamı bir kına gecesine,cumartesi akşamı da Ali nin bir arkadaşının düğününe katıldık.Akşamları kalan zamanlarda da film izledik evimizde.Film demişken,izlediğimiz filmlerden bahsetmeden edemeyeceğim;


Ocean Heaven 2010-Çin ; Jet Li den alışık olmadığımız türde harika bir duygusal film…Jet Li deyince sizinde aklınıza hızlı dövüş sahneleri geliyorsa bu filmi izlerken o sahneleri görmeyi ummayın.Fedakar bir baba ve onun otistik oğlu hakkında süper bir film,tavsiye ederim…


Paralel hayatlar 2010-Güney Kore ; Bu Güney Kore lilerin konuşmaları beni öldürecek :) Allahım ya çok tuhaf bir ahengi var dillerinin :) İlk zamanlar oyuncuların konuşmalarına gülmekten filmlere adapte olamıyordum ama son zamanlarda alıştım sanırım.Filme gelecek olursak,filmin konusu oldukça ilgi çekici ama fazlasıyla durağan ve yavaş ilerleyen sahneler insanı sıkıyor. “Seok-Hyeon adlı yargıcın yaşamı ile Han Sang-Jun adında 30 yıl öncesinin bir yargıcının yaşamı arasında şaşırtıcı benzerlikler vardır. Bu yargıç, 30 yıl önce atanan en genç ağır ceza mahkemesi yargıcıdır, aynı okuldan mezuniyet konuşmacısı olarak mezun olmuş keza eşi ve kızını da vahşi bir cinayette kaybetmiştir. Bu olaylar tam 30 yıllık bir süre içinde tekrar cereyan etmiş görünmektedir” Keşke böylesine güzel bir konuyu daha iyi işleyip izleyiciye sunabilselermiş diye düşünüyorum ben,bilmem siz ne dersiniz.


The box 2009-ABD ; Yine harika bir konu ama yine hayal kırıklığı… ” Norma ve Arthur Lewis küçük bir çocukları olan ve banliyöde yaşayan bir çifttir. Günün birinde kapılarının önüne bırakılan tahta bir kutuyla tüm hayatları değişmeye başlar.Kutunun yanında bir de not vardır. Not üzerinde, eğer kutunun üstündeki düğmeye basarlarsa bir milyon doların sahibi olacakları yazılıdır. Ancak bu durum dünyanın bir köşesinde hiç tanımadıkları bir insanın ölmesine sebep olacaktır. Norma ve Arthur kendilerini ahlaki bir ikilemin içerisinde bulucaklardır. Zor bir karar onları bekler.” Böylesine güzel bir konusu olup oldukça güzel bir şekilde başlayan film, ilerleyen dakikalarda nasıl olur da içinden çıkılmaz-anlamsız bir hal alır bilemedim. Cameron Diaz bile kurtaramamış bu tuhaf filmi.Kısacası bu film için vakit harcamaya değmez :)


Filmlerden bahsederken spoiler vermemek için uğraşıyorum her defasında.O yüzden çok fazla derin bahsedemiyorum.Şimdi sırada izlemek için heyecan duyduğumuz iki film daha var.İlerleyen zamanlarda onlardan da bahsederim inaşallah…


Neşeniz bol olsun…

4 Kasım 2010 Perşembe

HEDİYE KİTAP

Günler önce şu sayfada bir form doldurmuştum.Doldurduktan sonrada unuttum tabi ben onu.Bu gün okul sonrası eve geldim dinleneyim derken kapı çalıp karşımda kargocuyu görünce hatırladım.Prof Dr.Sabiha Paktuna Keskin'in kitabını istemiştim,geldi.
Şimdi bana “senin yeteneğini keşfedecek çocuğun mu varda bu kitabı aldın” diyebilirsiniz :) Evet henüz yok,olupta yeteneğini keşfetmeye kalkıncaya kadar ohoooo :)zaten ben bu kitabı bir arkadaşıma hediye etmek için istemiştim.Tam ayrıntılı olarak inceleyemedim kitabı daha ama güzel,eğlenceli ve bilgilendirici bir kitaba benziyor.Ve eminim ki bu kitabı hediye edeceğim arkadaşımın işine yarayacak.

Ha bu arada bu kitaptan isteyenler olursa anaokulu dergisinin sayfasına bakabilirler.Prof.Dr.Sabiha Paktuna Keskin'in bu kitabı ücretsiz,sadece kargo ücretini ödemeniz yeterli…


Neşeniz bol olsun…

2 Kasım 2010 Salı

SONBAHAR GEZGİNLERİ

"Madem gezeceğiz günün bereketi kaçmasın erken uyanalım" dedik ve erkenden çıktık yollara.Pırıl pırıl güneşe inat az da olsa serindi hava.Hava serindi ama güneş öylesine güzeldi ki kapalı mekanlara hapsetmeyelim kendimizi diye kahvaltımızı bile dışarıda yaptık.Ama bu seferki kahvaltı,her zamanki gibi bir kahvaltı mekanında değil…Evden çıkmadan önce kahvaltılıklarımızı güzelce hazırladık,sıcacık çayımızı doldurduk termosumuza,yolda da çıtır simitlerimizi alıp deniz kenarında süper bir kahvaltı yaptık :)

Önce Cunda’dan başladık gezmeye,oradan Ayvalığa dönüp Ayvalık sokaklarında dolaştık,ardından Dikili ve son olarak her zamanki gibi Çandarlı :) Cunda’da arkadaşlarla buluşup hasret giderdik,eski günleri anıp Cunda’nın güzel sokaklarında birlikte dolaştık.Ayvalık-Cunda çok sevdiğim yerlerdir zaten ama sonbaharın parlak güneşinde daha çok sevdim oraları sanki…
Sözü fazla uzatmadan onlarca fotoğraf arasından rasgele seçtiklerimle baş başa bırakayım sizleri.




Aslında bu güzel haftasonu kaçamağı hakkında çok şey yazmaya niyetliydim ama nedense canım hiç bir şey yazmak istemiyor.Yazının başını 3 saat önce yazdım,pc başında oturmaktan sıkıldım kalktım,dolaştım geldim.Ama işte şimdide yazasım yok :(
En iyisi bu kadarla kalsın...

Neşeniz bol olsun...

ÖDÜLLERİM

Taa geçen haftadan ve bu haftadan birbirinden güzel bloglardan ödül aldık.Geç oldu ama hepsine çoook teşekkür ediyoruz.Haftasonu ile ilgili bir post yazayım diyordum,fotoğraflara bakıyordum ki baktım ödüllerimiz birikmiş hemen ödül veren tüm şekerlere bir teşekkür edeyim dedim;
nihalaslı,kendimce ve ilkbahar sağolun var olun,çok tatlısınız hepiniz...İnşallah unuttuğum bir ödül yoktur...

P.S;yeni yazı yakında,azcık sabır :)
Neşeniz bol olsun...

28 Ekim 2010 Perşembe

ÖĞRENCİLERİMDEN İNCİLER-I

4.sınıflarda mini mini bir öğrencim heyecanla söz alıyor, gözlerini kocaman açarak “öğretmenim biliyor musunuz Allah’ın annesi babası yokmuş!”… gülümsüyorum.Seviyorum bu minicik,temiz dimağları…

***
Vaktiyle 7.sınıflarımın birinde soruyorum “Muhammed’ül Emin kimdir,ne anlama gelir? “ Zıpırın biri heyecanla atlıyor “Peygamberimizin nicki öğretmenim” (!) hala gülümsüyorum…msn çağı çocukları siziii… :)
***
Halı sahaya izinsiz giren ikinci sınıf öğrencilerine kızmış meslektaşım “ne oluyor size,burası babanızın çiftliği mi?” duruyor tekrar soruyor “ya söyler misiniz burası kimin çiftliği?” miniğin bir tanesi masumca başını uzatıp fısıldıyor “hanımın çiftliği!” hahaaa ne denir şimdi buna :)
***
Dışarıda şakır şakır yağan yağmur,gökyüzünde gri bulutlar…Yer 8. sınıflarımdan biri…Söz dönüp dolaşıp kıyamet gününe geliyor.Tüm sınıf aynı anda gayri ihtiyari olarak Bartu’nun üzerindeki tişörte bakıyoruz,tişörtünde yazan yazı; “örtmenim kıyamet gelse de kopsak” :))
***
Eksik ya da yanlış yazılan bir harf…”nolcak canım bir harften” demeyin.Sınav sorusu “Görevi,kıyametin habercisi olan sur a üflemek olan melek hangisidir?”
-İsrail !!!
Yine babam sınavda soruyor; “Hıristiyanlardaki üçleme inancına ……….. denir.” Öğrenci boşluğu dolduruyor ;
-Testis !!!
***
Yer 4. sınıflarımdan bir tanesi.Konu “Günlük konuşmalarımızdaki dini ifadeler”…Konuyu anlatıp örnekler vermeye başlıyorum.Örneklere benim minikleri de dahil etmek için soruyorum; “Sınava girecek olan arkadaşımıza hangi temennide bulunursak doğru olur?” bir tanesi hemen cevap vermek istiyor ve heyecanla “Allah zihin cacıklığı versin” !
***
Konu;musikimizdeki dini ifadeler,yer;8.sınıflardan biri...Konu hakkında konuştuk,güle oynaya örnekler veriyoruz."Türk musikisindeki dini ifadelerden aklınıza gelen var mı?" Haktan cevap vermek istiyor; "İsmail YK nın şarkılarında çok örnek var örtmenim,mesela Allah belanı versin,Allah seni kahretsin" !!! :))))

Öğrencilerimin incileri bunlarla sınırlı değil elbet daha neler var neler,şimdilik bu kadar olsun ama…devamı başka zamana…

Neşeniz bol olsun…

26 Ekim 2010 Salı

BİR GÜZEL ÇİFT in KİTAPLIĞI

Hafta sonu boş durmadık.Bu sefer gezip tozmadık ama yine de çok yoğun ve dolu bir hafta sonu yaşandı bizde.Mesela sürekli dağılan,bir türlü düzenlediğimiz şekli ile kalamayan çalışma odamızda değişiklikler yapıp odayı yeniden düzenledik.Odanın halısını değiştirdik,yeni tablolar astık duvarlara,fazlalık bir Tv yi oraya taşıyıp güzelce dizayn ettik.Odayı sadece çalışma odası durumundan kurtarıp çalışma+misafir yatak odası durumuna getirdik.Odamızın perdesi pembeli olduğu için odadaki tek kişilik yatağın örtüsünü,sehpa üzeri örtülerini,halıyı ve yeni tablolarımızı da pembe ağırlıklı seçip pembiş iç açıcı bir oda hazırladık :)
Bu düzenlemelerden kitaplığımız da nasibini aldı.Önce yerini değiştirdik sonra iyice dağılmış olan rafları boşaltıp kitapları çeşitli kategorilere ayırıp yeniden düzenledik.Ya da önce rafları boşalttık,kitaplığın yerini değiştirdik, sonra da kitapları düzenleyip yerleştirdik,evet aynen böyle oldu :) Odamız çok sevimli,şirin ve güzel oldu ama bizde güzelce yorulduk.Fotoğraflar onca yorgunluğun üzerine çekildiği için birkaç fotoğrafta kadrajda yamukluk var farkındayım :) Kitaplığı her zaman böyle düzenli göremiyoruz hazır düzenlemişken fotoğraflayayım istedim :) ki hala bazı raflardan çekip aldığımız birkaç kitabın yokluğu göze çarpıyor.Bu arada kitaplık bir çoğunuzun görür görmez tahmin ettiği üzere İkea Billy kitaplık.İkeanın tasarım ve renkte harika ama kalitede vasat olan ürünlerinden bir tanesi;Raflar esnedi,arkadaki sunta yamuldu vs vs işte.O zamanlar bu kitaplığı görür görmez renginden dolayı “işte bu” demiştim…Ah bu bendeki kırmızı sevdası :)
Kitaplarımız sadece bu kadar değil elbet ve biliyorum ki bu kadarla da kalmayacak.Bu kitaplığımızın raflarında da yer kalmadığı için şimdiden düşünür oldum yeni kitaplığım nasıl olsun,nereye konsun diye :) Bendeki kitap aşkının ne zaman ne şekilde oluştuğunu şurada uzun uzun anlatmıştım.İşte bu yüzden (İnşallah) kendi evime taşındığımda bir odaya boydan boya kitaplık yaptırılıp kocaman bir kütüphane oluşturulacak…
 Kitaplığın tepesindekilerden en sevimli olanı,Ali’nin hediyelerinden biri olan ve adını Fanki koyduğumuz yumuşacık maymunumuz.Kalp yastık yine Ali’nin bir başka hediyesi idi.Fanki’nin yanındaki kutuyu şuradan hatırlarsınız,hani benim el emeğim göz nurum olan :) Siyah zemin üzerine yazılmış lafzatullah ise eski öğrencilerimden bir tanesinin teknoloji-tasarım dersi için yapmış olduğu bir çalışma.Anladığım kadarıyla bunu yaparken sünger üzerine siyah kumaş geçirmiş.Yazıyı yazmak için de toplu iğneler ve sarı,minik boncuklar kullanmış.Ortaya böyle harika bir şey çıkmış.Ve bu çalışmayı yapan bir erkek öğrencimdi,bunu bitirip ders öğretmeninden 100 ü kapınca bana hediye etmişti :)



Cumartesi günü böyle oda düzenlemece akşama dışarıya çıkıp arkadaşlarla buluşmaca şeklinde geçti.Pazar günü ise bir önceki yazımda bahsettiğim aile yemeği olayını tertipledim.Yemeklerimiz enfes olunca ben acayip mutlu oldum tabi,ben mutlu olunca ailemiz mutlu oldu,güzelce yedik içtik bitirdik bir hafta sonunu böylece :) Derken haftanın ikinci gününü de tüketmek üzereyiz…haydi kolay gele :)

Neşeniz bol olsun…

SELANİK

İzmir den yola çıkışımız sabah 8.30 u buldu. Yol müziklerimiz eşliğinde keyifle yol aldık. Planın ilk parçası Edirne idi. Bi gece Edirne d...