30 Nisan 2010 Cuma

BAL-AYI

Geçtiğimiz günlerde uzun zamandır okuyucularımızdan biri olan Sevim’den bir mail aldım.Sevim şu yazımızı okuyunca bu maili atmıştı ama ben ancak cevap verebiliyorum.Kendisi ilk günden beri okuyucumuz olduğundan bahsedip sayfamız hakkında bir dolu güzel şey yazmış.Öncelikle çok teşekkür ederiz.Sevim bu yaza evleniyormuş –çok mutlu olsunlar inşallah- balayı öncesi kaldığımız oteli çok beğendiğini söylemiş,balayımızı nerede geçirdiğimizi sormuş.Balayı tatili için önerilerimiz olur mu diye merak etmiş.


Biz balayı planları yaparken ilk başlarda hep yurtdışı düşünüyorduk.Aklımızda Venedik vardı.Ama benim tayin isteme durumum olup “eş durumu” tayinlerinin başvuru tarihi bizim düğün tarihimizle aynı zamanlara denk düşünce planlarımız değişti.Bizde ani bir kararla Antalya Adrasan’da şirin bir butik otelde ayırttık yerimizi.Bu plana geçiş son anda ve aniden olunca öyle ince ince araştırma şansımız olmamıştı.Hele bir de ben Trabzon da Ali burada olunca,onca mesafeden bir sürü ayrıntının üstesinden gelmek bir hayli zordu.Burayı internetten bulmuştu Ali.Ne bir kimseye sorduk bu otel nasıldır diye ne de önceden gidip görmüşlüğümüz vardı.Tek istediğimiz düğün,tayin,ev,eşya derken atlatacağımız onca telaşın yorgunluğunu sakin ve güzel bir yerde baş başa dinlenerek atmaktı.Düğün sonrası kaldığımız Beyond Hotelden çıkıp atladık arabamıza geze geze,dura dinlene gittik Adrasan’a.Hatta bu durup dinlenme işini o kadar abartmışız ki planladığımızdan çok daha geç bir vakitte vardık otele. Geç kalınca arayıp haber verip ve bir de yolu sorunca otelin sahibi beyefendi sağolsun o gece uyumamış saat 02.30 a kadar beklemişti bizi..

İnternetten bakıp çok beğenmiştik oteli;club sun village...ben gidene kadar hep dedim ki “kesin internetteki kadar güzel değildir” hani hep öyle olur ya internet sitelerindeki fotoğraflara aldanıp gidersin ama gördüğünde hayal kırıklığına uğrarsın :) Ama oraya varınca gördüm ki boşuna telaşlanmışım. Çünkü internette göründüğünden çok daha güzel bir yerdi.Akdeniz’in şirin,bakir koyu Adrasan’ın güzelliğinden bahsetmeme gerek yoktur sanırım.Orada dolu dolu,sakin bir o kadar da huzurlu bir tatil geçirip döndük.Adrasan temiz havası club sun village ise güzel yemekleri ve güler yüzlü çalışanları ile aklımda kaldı ve ilk fırsatta yeniden gitmek istediğim yerler arasında.


İşte bizim balayımız böyleydi…Balayını unutulmayacak,güzel ve hoş bir şekilde geçirmek elbetteki önemli ama vuslata erilen her yer cennettir aşıklara değil mi :) Böyle afilli bir laf ettikten sonra daha üzerine ne söyleyeyim :) Bu arada oteli merak edenler böyle buyursun.İlerleyen zamanlarda balayı haricinde gidip gördüğümüz diğer yerlerden de bahsederim.

Her gününüz,her ayınız BAL,neşeniz bol olsun… :)


27 Nisan 2010 Salı

BAHAR,İSTANBUL VE AŞK…

Şirin bir sahil kasabasında kafa dinlemeyi planlarken ani bir kararla İstanbul’un keşmekeşinin ortasına atıverdik kendimizi.


İstanbul’da boğazın her iki yakasında da bir sürü anı,bir çok eş-dost vardı bizi bekleyen.O yüzden bir saniyemiz bile boş geçmedi,o yoğun koşuşturmaca arasında kimi zaman rahmetli anneannem gibi “yorgunluğun adını gezme koymuşlar” :) diye mızmızlansam da harika bir tatil geçirdik.

Salı günü öğleden sonra düştük yollara…Manisa,Balıkesir,Bursa,İzmit derken gece geç saatlerde vardık İstanbul’a.Bu şehirlerin her birinde bir durağımız,birikmiş anımız olduğu için,eski günleri yad ederek güzel bir yolculuk yaptık.İstanbul’a vardığımızda ise durmak dinlenmek bilmeden gezdik,gezdik…
İstanbul’daki ilk günümüz yağmurlu olunca kendimizi alış-veriş merkezlerine attık.İzmir’de yaptığım alış-verişler yetmiyormuş gibi bir de İstanbul’da doldurdum çantaları.Neler aldık neler :) Kardeşler bir araya geldik,bir de kuzenleri toplayınca epeyi kalabalık,eğlenceli akşamlarımız oldu.Bizim vazgeçilmez mekanlarımız bellidir İstanbul’da yine geleneği bozmayıp aynı mekanlarda takıldık.Öğretmen olmak için yıllarca öğrencisi olduğum okuluma gitmeyi ihmal etmedik yine.Vakit az,yapacak şey çok olunca bir çok arkadaşımla görüşemedim.Ve çoğuyla görüşmeyi yaza erteledik.Ama bir akşam çıkıp Çorlu’ya gittik.Trabzon’da yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen,arkadaştan öte bana can olan arkadaşım Zerrinciğime gittik.Oraya gidene kadar heyecandan yerimde duramadım,kapıya vardığımızda Zerrin bi taraftan ben bi taraftan çığlıklar atarak sarıldık birbirimize.Eşlerimiz tanıştı,tanışır tanışmaz da kanka oldular adeta :) Bizse Zerrin’le 2 yıl ki ayrılığın hasretini giderdik.Ne çok özlemişiz birbirimizi ve ne çok şey biriktirmişiz.Birbirimize doyamadan ayrıldık,en kısa zamanda yeniden görüşmek üzere…

Benden bol fotoğraflı bir post istemiş arkadaşlar.Yüzlerce fotoğraf var bu beş günlük İstanbul gezisine dair ama her güzel manzaranın önünde biz varız fotoğraflarda.Bizim olmadığımız fotoğrafları yayınlıyorum sizler için.Bu arada ben bu sefer fotoğraf çekmekten ziyade gelecek haftalarda işleyeceğim derslerde öğrencilerime izletmek için birkaç güzel mekanda çok güzel çekimler yaptım.Uzun süre kamera elimden düşmedi.Ali montajını yapsın da belki bir kısmını burada da yayınlarım çekimlerimizin :)


İstanbul,bahar,laleler bir de aşk…derken geldik güzel İzmirimize…Yazacak onca şey varken bu geziyi böyle özet geçmeme darılmayınız sevgili arkadaşlarım e-okul beni bekler bir sürü form dolduracağım.İlerleyen zamanlarda ayrıntılarıyla anlatacağım,yaşadığımız bir çok ilginçlikle gülümseteceğim sizleri…

Neşeniz bol olsun…

20 Nisan 2010 Salı

NEREYE Mİ?

İlk olarak Şirince geçti aklımızdan “gidelim birkaç gün kafa dinleyelim” dedik.Sonra Alaçatı,Çeşme ve daha bir sürü yer derken kararsız kaldık.Sonra durup dururken ikimizde İstanbul dedik.Eski günlerdeki gibi…



Ablama,kardeşime sımsıkı sarılmak,kıymetli dostlarımızı yeniden kucaklamak için rotamızı İstanbul’a çevirdik bugün :)


Biz dönene dek her zamanki gibi neşeniz bol olsun e mi? :)

19 Nisan 2010 Pazartesi

BİR SEPET KARANFİL

Kocaman bir sepette kıpkırmızı karanfiller…


Süslü,şirin bir sepette çikolatalar,rengarenk şekerler…

Şişe şişe gül suları

Ve

Gülen gözlerle çevremi saran bir sürü coşku dolu öğrenci…

Daha okula varır varmaz haftanın ilk gününü güzelleştiren bunca şeyle karşılaşınca güne kocaman kocaman gülerek başladım.En sevgilinin doğum gününü, kutlu doğum haftasını unutmayıp unutturmamak için çabalayan miniklerimiz sayesinde mutlu olduk bugün….

Sepetin içinden benim için ayırdıkları bir tutam karanfilimi alıp getirim evime,mis gibi kokuyorlar…


Şimdi kalkıp önce sevdiceğin maçı için hazırlanmalıyım gelince de yarın için valizleri hazırlamalıyım…nereye mi? yarın söylerim :)

Neşeniz bol olsun…

15 Nisan 2010 Perşembe

11-3

11-3 te neyin nesi diyorsanız hemen söyleyeyim bir önceki postta bahsettiğim hani heyecanla bekliyoruz dediğim maçın skoru :)


Dün sevdiceğin maçını izlemeye gittim.Futbolla hiç alakam olmadığı ve maç izlemeye bayılmadığım için ilk başlarda gidip gitmeme konusunda biraz tereddüt ettim.Bir sürü erkeğin arasında oturup maç izlemek hiçte cazip gelmedi ilk önce.Ama sahaya gittiğimizde baktım ki aslında öyle sıkıcı bir olay değil bilakis orada olmak fazlasıyla keyifliydi.Bir de oradaki tek bayan ben olurum diye korkuyordum ama Ali’nin birkaç arkadaşının eşi,iş yerinden bazı bayanları da orada görünce sevindim.

Sevdiceğimi izlerken hop oturup hop kalktım.Geçen haftadan ayağını burktuğu için bu seferde bir yerini sakatlayacak diye ödüm koptu.Hele maçta bir kaç kere düşüp yuvarlandığını görünce “eyvah!” dedim.Ama neyse ki kazasız belasız bir maç oldu :)Yalnız şunu gördüm ki bizim takımın kaptanı yani benim sevgili kocam maçta acayip sinirli oluyor :) Takımdan kendini sorumlu hissettiğindenmidir nedir takımın bir yanlışı bile onu deli ediyor.Onu bu kadar sinirli görmeye alışkın değilim ya, şükür ki 11 gol attılar dedim :)Bu arada 11 golün 4’ü sevgiliye ait,benim gibi fanatik bir taraftarı var ya benim için atmış o golleri :))

Okuyucularının yarısından fazlası bayan olan bir blogta maç muhabbeti yazmak tuhaf oldu biraz farkındayım ama daha öncede dedim ya sevdiceğin heyecanı bana da bulaştı :)

Neyse dönelim bugüne… Her günümüz birbirinden dolu geçiyor son günlerde.Okul çıkışı sürekli bir yerlere yetişme telaşındayım.Bugünde geçen haftadan sözleştiğim arkadaşlarımla buluştum.Güzel bir cafenin yemyeşil bahçesinde çaylarımızı yudumlarken derin bir sohbete daldık.6 saat ders anlattığım yetmiyormuş gibi bir de arkadaşlarımı bulunca öyle çok konuştum ki bir ara çenem düştü sandım :) Böyle güzel dost muhabbetlerinin tadına doyum olmuyor napalım.

Arkadaşlardan ayrılınca Ali ile buluşup yemeğe gittik.Bir de onu bulunca çenem düştü,Ali artık halime gülmekten başka bir şey yapamıyor.Güzel bir akşam yemeğinin ardından döndük eve yemek hazırlama derdi filan olmadığından anında yatış durumuna geçtik :) Kalkınca da sanki bugün çok az konuşmuşum gibi uzaklarda olan,uzun zamandır görüşmediğim,aramayı ihmal ettiğim 4 farklı arkadaşımı aradım.Sesimi duyan her arkadaşım sevinç çığlıkları atıp dururken bana “hayırsız neden aramıyorsun hiç” demelerine kalmadan ben uzun uzun konuştum ki artık konuşacak halim kalmadı ben de yazmaya karar verdim :)

Neşeniz bol olsun…


12 Nisan 2010 Pazartesi

DOLU DOLU GÜNLER

Nicedir yazmak için niyetlenipte bir türlü vakit bulamıyordum.Neyse ki bugün zamanım var.Ne oldu ne bitti yazayım istiyorum,her olan biten aklıma gelirse tabi :) Öncelikle geçtiğimiz hafta yani bir türlü yazamadığım o zaman dilimi bol misafirli,bol telaşlı geçti.


Geçtiğimiz haftaya annemi yani kayınvalidemi misafir ederek başladık.Annemler uzun zamandır Çandarlıdaydılar.Ama annemin bel ağrısı dayanılmaz hal alınca İzmir’e geldi.Doktoru da bel fıtığı teşhisi koyup uzunca bir süre yatak istirahatı verince bizim ısrarlarımız sonucu kalkıp geldi bize.Burada onu ancak üç gün tutabildik.Kadıncağız yalnız,sessiz evde sadece yatarak vakit geçirmeye dayanamadı haliyle.Tutturdu “ben evime gideyim en azından konu komşuYla görüşürüm” diye.Bir de babam Çandarlı da bahçeyi ekip biçmekle meşgul olduğu için annemi bize emanet etmişti.Neyse ki doktoruna gidildi, kontroller yapılıp doktor bakınca her şeyin yolunda olduğunu ilaçların etki etmeye başladığını söyleyince annem bir sonraki kontrole kadar İzmir’de ama kendi evinde kalmaya karar verdi.

Annemden sonra başka misafirleri ağırlamaya devam ettik.En son cumartesi günü Ali nin kuzenleri geldi.Temizlik,pasta-börek derken yine oldukça yoğundu.Bu sefer misafirlerim için birbirinden ilginç lezzetler hazırladım,hepsini sizinle paylaşmaya kararlıydım ama o telaş arasında fotoğraf çekemeden yemiş bitirmişiz her şeyi :)

Yine geçtiğimiz haftanın aynı günlerinin bir gecesinde Alişim ile acil serviste saatlerimizi geçirdik.Çok şükür önemli bir şey değildi.Yaklaşık bir ay kadar önceydi sanırım Ali oldukça heyecanlı bir şekilde iş yerinde bir takım kurduğunu ve turnuvalara katılacaklarını anlatmıştı bana.Hatta bende buradan yazmıştım hatırlarsınız Ali nin futbol maçı turnuvaları başlayacak diye.Neyse işte o turnuva çarşamba günü başlıyor ve açılış maçını Ali lerin hastanesi yapıyor.Benim sevgili kocamda takımın kaptanı olarak takımın her türlü işiyle bizzat ilgileniyor.Hatta ben bile ilgileniyorum :) Ali takım formaları için sponsoru bulup gelince formaların nasıl olacağına,Alişimin kaç numaralı formayı giyeceğine birlikte karar verdik.Onca forma çeşidi arasından en iç açıcı olanını seçtik internetten ve heyecanla bekledik formaları.Bu süre zarfında benim kaptan kocam boş durmamış bir hazırlık maçı tertiplemiş ve o maçta da ayağını burkmuş.O gün annem evde olduğu için ve maçta hazırlık maçı olduğu için ben gitmemiştim ve Ali ayağını burktuğunu söylediğinde çokta ciddiye almamıştık.Ta ki akşamın bir vakti sevdiceğim acıdan kıvranmaya başlayana dek…Hemen en yakın acil servise gittik.Acil servis ama ne kalabalık, bir türlü sıra gelmiyor.Ali hemen bir tekerlekli sandalye buldu oturdu çünkü basamıyordu bir türlü ayağının üzerine.Neyse onca hasta arasında delirmenin eşiğine gelmiş olan zavallı doktor Alişimle tanışıp kaynaştı Ali nin ayağının durumuna bakıp röntgen istedi,röntgeni inceledikten sonra Ali ye durumun çok önemli olmadığını anlattı.Ağrı kesici isteyip istemediğini sordu yarım atel alçı ve iki gün sonra ortopedi uzmanına görünmesini önerdi.Hatta “sen bu ayakla işe filan gitme” diyerek iki günde rapor yazdı sevdiceğe.Eve içimiz rahatlamış bir halde döndük.Alçı yarım falandı ama Ali ona bile ancak bir buçuk gün dayanabildi,hemen ertesi gün ortopedi uzmanına göründü,eve gelince de dayanamayıp alçısını kesip attı ve elastik bandaj kullanmaya başladı.Ve nihayet bir şeyi yok sapasağlam :)

Ali bugün elinde kocaman bir koliyle geldi eve.Gözlerindeki ışıltıya bakınca anladım formaları gelmiş :) Ali raporlu olduğu için kimseye teslim etmemişler neyse ki bu gün takım formalarına kavuştu.Gün gelipte blogta bir forma fotoğrafı yayınlayacağım hiç aklıma gelmezdi ama Ali deki heyecan ve çoşku öyle yoğunki bana da bulaştı.Ali 10 numaralı formamı giyeceğim diye heyecandan patlarken ben “fotoğraflarını çekmeden giyemezsin” dedim :) Fotoğrafları çekerken sponsor firmanın ve takım isminin görünmemesine gayret ettim.E takımımız şampiyon olsun o zaman deşifre ederim hepsini :) Şimdi yine heyecanla Çarşamba günkü ilk maçı bekliyoruz…

Uzun zamandır aklımızda minik bir tatil vardı.Uzaklaşmak,dinlenmek,baş başa daha çok vakit geçirmek,yenilenmek için minik bir tatil…Kısmetse haftaya bir yerlere kaçıyoruz :) Zamanı geldiğinde haber veririm elbet…

Neşeniz bol olsun…


6 Nisan 2010 Salı

KONU KONUYU AÇSIN

Bugün güneş göstermedi yüzünü bize.Hafif rüzgarlı bir güne başladık derken bir ara rüzgar coşup ağaçları epeyi bir salladı.Havanın ağırlığı bana da bulaştı başım ağrımaya başladı inceden inceye.Ama baş ağrısı falan dinlemeyip güldüm eğlendim derslerde.

Son iki dersim minik 5 lere olunca benim sınavımın telaşına düşmüş miniklerimi avutmakla geçti ilk ders.Sıralar arasında dolaşırken Sibel ve Mert’in küçük bir kağıda eciş bücüş yazmaya çalıştıkları bir şeylere takıldı gözüm.Gittim yanlarına beni görünce telaşlandılar hafiften, ‘kolay gelsin’ dedim ve bir göz attım ellerindeki kağıda.Kağıda yazdıkları yazıya kocaman bir başlık atmışlar renkli kalemle;KOPYA.Ardından karınca yazısı misaliyle dersin önemli notlarını yazmışlar :) Gülmemek için dudaklarımı ısırdım resmen,ciddi görünmeye çalışarak benim sınavımda bu kağıda ihtiyaçları olmayacağını söyleyip aldım kağıdı ve kağıtta yazanları soru olarak sordum,maşallah şaşırmadan cevap verdiler.Neyse derste önce sorular soruldu cevaplar verildi,ardından şiir dinletisi yaptık rahatladık.İkinci dersteki sınav heyecanını da sınav esnasında onlara dinlettiğim Farid Farjad sayesinde yendiler.Abileri ablaları gibi onlar da benim derslerimde bol renkliliğe ve farklılığa alışkınlar ama ilk kez bir sınavı müzik eşliğinde yapmak iyi geldi onlara.Sınıfta çıt çıkmıyordu herkes sorulara dalmıştı bir yandan da çalan nağmelerle ruhumuzu dinlendiriyorduk.Neticede hepsi kocaman notlar aldılar benden :)


Sınav sonrası minikler beni bırakmak istemeyince biraz geç çıkmak zorunda kaldım.Dolmuşa binip eve geçeyim dedim.Ben henüz durağa varmıştım ki geldi dolmuş.Hemen atladım oturdum yerime.Dolmuş şoförü abi durakta bekleyen bir ablaya korna çalmaya başladı,abla hiç oralı olmadı.Sonra ‘hadi binsene’ diye seslendi,kadın yine umursamaz,bakmadı bile.Şoför abi ısrar edince kadın sinirle ona dönüp ‘binmicem ben,sen git’ diye karşılık verdi.Dolmuş şoförü abi azimli çıktı ‘hadi Gülcan bak geç kalıyorum nolur bin şu arabaya’ deyince adının Gülcan olduğunu öğrendiğimiz abla sitemle bakıp şoför abiye ‘binmicem işte,gerek kalmadı sana,git senin dakikan var geç kalma’ diyerek binmeme sebebini anlattı ama anlayana…Dolmuş şoförü abi anlarmı ısrarla soruyor,anlayamıyor Gülcan neden sitem ediyor,neden binmiyor dolmuşa,niye naz yapıyor bu kız? :) Neyse bu sorulardan sonra hatasını anlamış olacakki ‘Gülcan ya bu arabaya binersin yada ben buradan bir yere kımıldamıyorum,gitmiyorum işte seni almadan’ diye kararlılığını gösterdi.Gülcan önce bir bocalar gibi oldu sonra abimizin burnunun sürtülmesi gerektiğine karar vermiş olacak ki umrumda değil der gibi ellerini bağlayıp başını çevirdi.Ama bir yandan da tedirgin oldu çünkü dolmuştaki tüm yolcular Gülcan’ın bir an önce arabaya binmesini ve Şoför abinin yoluna devam etmesini bekliyorduk.Sonunda arkalarda oturan tombik teyzelerden biri dayanamayıp konuşmaya dahil oldu,başladı Gülcan’a yalvarmaya ‘kızım yapma gel bin şu arabaya,bak Uşak tan geldim kaç saattir yollardayım oğlum beni bekliyor merak etmiştir’ bir diğeri hemen atladı ‘ah yavrum doktora gidiyorum geç kaldım nolur gel bin arabaya üzme bu adamı da’ Şoför abi de teyzeleri ‘ha yaşa’ diyerek destekledi derken bir çok kişinin ısrarıyla Gülcan arabaya binmeye ikna edildi ve şoför abide kazandığı zaferin sarhoşluğuyla bastı gaza.Tombik teyzeler hemen Gülcan’ı aralarına alıp yarı kızgın yarı şefkatle ona nasihat etmeye başladılar,şoför abide aynadan Gülcan’a göz süzerken o sırada radyoda çıkan şarkıyı duruma uygun bulmuş olacakki hemen değerlendirdi ve Gülcan’a duyurmak için son ses açtı radyoyu ; “Elini tuta tuta ölsem,Beni dünyada başka hiçbir şey,Böyle mutlu etmeeezzzz…” Gülcan’ın gardı düştü,aynadan kendisine bakana gülümsedi.Onu gören şoför abi gülümsedi,dolmuş teyzeleri rahat bir nefes aldı,derken benim yolum bitti…

Sıcak su torbası her evde bulunması gereken bir şey bana göre.Benim gibi çok üşüyenler,soğuk günlerde sık hastalananların sarılmaya bayıldığı termoforların son zamanlarda daha bir güzelleştiği dikkatinizden kaçmamıştır sanırım.O eski klasik ve yoğun plastik kokulu sıcak su torbaları, pek bir şirinleşti son zamanlarda.Bizdeki sıcak su torbasının kapağı bozulduğundan beri yenisini almak vardı aklımda.Yine şirin bir şey olsun derken geçen gün yolumuz mudo consepte düşünce bu termofor bizim oldu.Bu kalbe sarılmak daha eğlenceli olacak sanırım :)

Sanki Eyüp Sabri Tuncer bizim evin banyosunda stand açmış gibi :) EST nin malum kampanyasından bir kere daha yararlanmıştık.Bu sefer ürünler sorunsuz ve zamanında ulaştı elimize.Hatıralar kolonyası ve sprey lavanta kolonyası sipariş etmiştik.Hatıralar kolonyası harika ama lavanta kolonyası hiç bana göre değil :) Hediye setimizi ise Silky touch olarak seçtik bu kez.İyiki de öyle yapmışız çünkü bu setin kokusu çok daha güzel.Kampanya bitmiş olsa da hala almak isteyenlere bu seti öneririm kesinlikle.

Daha anlatacak ne çok şey var.Bıraksam konu konuyu daha çooook açacak ama bırakmıyorum :)

Neşeniz bol olsun…


2 Nisan 2010 Cuma

TEŞEKKÜRLER DELİ KIZ :)

Blog dünyasının bir güzelliğini yazacağım bu akşam…


Geçtiğimiz günlerde sevgili Seniha’nın gönlünden kopan güzel hediyesine bende talip olmuştum.İyiki de olmuşum çünkü o güzellikler bize nasip oldu.Seniha’nın hediye yazısı için buraya ve buraya,çekiliş günü Ecrin Neva’nın minik ellerinin bizim ismimizi çektiği şirin videoyu izlemek için buraya,tıklayınız lütfen…

Ben o videoyu izledikten sonra yerimde duramaz oldum.Seniha ile kısa kısa ama çokca mailleşip hediyelerimin haberini aldım ondan :) Nihayet dün kargom elime ulaştı.Seniha öylesine özenle ve zarifçe paketlemiş ki, bu güzellikleri elime alır almaz dünyalar benim oldu sanki.Benim bu heyecanıma Ali bile ortak oldu…Bende bu harika hediyeler sayesinde Ali'ye güzel bir sürpriz yapayım istedim bugün.Cuma günü haftanın en yorgun olduğum günü olmasına rağmen bendeki sürpriz yapma hevesini görmeliydiniz :) Ha bu yorgunlukla ve zamanımın az olmasından dolayı çok bir şey hazırlayamasam da güzel bir akşam yemeği için elimden geleni yaptım.Peçete halkalarımı da kullanınca soframız şenlendi…Sanki Seniha bunları benim için özel olarak yapmış.Bir kısmı fotoğraflarda da görüldüğü gibi çok yakıştı bizim masaya ve hatta salon takımımıza…

Evlenmeden önce konu her açıldığında anneme “ben evlenmeyeceğim,boşuna uğraşma çeyiz-meyiz yapayım deme” diyordum.Ama zaman gelip bir çift yemyeşil göze bakıpta içim alev alınca “evleneceğim ama ya anne boş ver ne gerek var böyle şeylere” dedim.Sağolsun annem beni hiç dinlemedi ama biz ailelerimize aniden düğün tarihimizi bildirince annemin eli ayağına dolaşmıştı.”Eyvah daha eksiğimiz var” diyerek heyecan yapmıştı.O eksiklerden biridir peçetelerim ve peçete halkalarım :) Bendenizde malum yemek-mutfak olayına pek bir yabancı olduğum için hep ertelemiştim bunları.O yüzden ikea peçeteler yardımıma koştu şimdilik.-Sarı-kırmızı peçetelerin sebebi Ali’dir :)- Ama anneme bu güzelliklerden bahsedince “hani gerek yoktu,sen istemezdin öyle şeyler” diyerek annece laflar etti ve hemen krem rengi masa örtüsü ve peçetelerimin siparişini vereceğini söyledi.

Seniha’ya tekrardan çok teşekkür ediyor ve sizleri güzel peçete halkalarımın fotoğraflarıyla başbaşa bırakıyorum.Şunu da ekleyeyim fotoğraflarda göründüklerinden çok daha güzel ve çok emek harcanarak yapılmışlar.

Neşeniz bol olsun…


SELANİK

İzmir den yola çıkışımız sabah 8.30 u buldu. Yol müziklerimiz eşliğinde keyifle yol aldık. Planın ilk parçası Edirne idi. Bi gece Edirne d...