31 Mart 2010 Çarşamba

İZMİR'E NAZIR

Hareketli,bir o kadar da yorucu derslerin ardından Öğrenci Davranışlarını Değerlendirme kurulu toplantımız vardı.Ciddi bir disiplin kurulu toplantısı işte ve böyle ciddi bir kurula taaa liseden beri seçiliyorum.Fark;lisede öğrenci başkanı olarak katıldığım toplantılara şimdi kurul üyesi öğretmen olarak dahil oluyorum.Fark;benim öğrenci olduğum yıllarda disiplin kurulları bu kadar vahim sorunlarla boğuşmazdı…


Baharın gelmesiyle artan disiplin sorunları beni şaşırtmaya hatta daha çok üzmeye devam ediyor.Her geçen gün bambaşka olaylarla karşılaşıp,her geçen gün daha çok şaşırıp kalıyorum.Nasıl olur da benim öğrencilerim, daha 13-14 yaşındaki masum çocuklarım bunları yapabilir?Gerçekten nasıl olur ya!

Okul çıkışı hiç eve gelmek istemedi canım.Buna rağmen evin yolunu tutmuşken elimi cebime attım,fark ettimki anahtarlarımı diğer ceketimin cebinde unutmuşum.Aradım sevdiceğimi, geldi aldı beni.Ona anlattım her şeyi,anlattım sakinleştim…

Sonra ben sustum o anlattı,güldürdü yine yüzümü.Baktım eve götürmüyor beni.Güzel bir akşam yemeği yiyelim,İzmir’i izleyelim istemiş.Altınpark city’de sohbet ederek yemeğimizi yedik,manzaraya nazır çayımızı içtik.Bu günün yorucu izlerini sildim zihnimden,İzmir’i daha çok sevdim…

Az önce döndük eve, yazayım istedim :)

Bu arada cappy nin yeni reklamı ne hoş değil mi?

Neşeniz bol olsun…

*Yazmadan geçmeyeyim fotoğraflar yine bir güzel çiftin objektifinden :)


29 Mart 2010 Pazartesi

SAVAŞ FOTOĞRAFÇISI

Geçtiğimiz gün fotoğrafçılık kursunda çok güzel bir film izledik.Filmin türü belgesel,adı War Photographer-Savaş Fotoğrafçısı. Ünlü savaş fotografçısı James Nachtwey hakkında bir belgesel film.


Belgeselde sanatçının nasıl çalıştığı, nerelerde çalıştığı ve projeleri üzerine görüntüler var. Filmin yönetmenliğini Christian Frei yapmış.Fotoğraf çekmenin nasıl bir tutku olduğu,ne zor şartlarda nasıl fotoğraf çekmeye çalıştığı anlatılıyor.Savaş,açlık,fakirlik,acı üzerine birbirinden ilginç,yürek dağlayan kareler yakalamış fotoğrafçı.

Filmde bir çok karenin fotoğraflanış anı kayda alınmış.Çekimler bazen fotoğrafçıyı takip eden bir kameramanla, bazen çekim yaptığı yerlerde yanındaki kameramanların görüntülerinden ve sık sık da fotograf makinası üzerine yerleştirilmiş bir parmak kamera ile yapılmış. Parmak kamera ile yapılan çekimlerde neredeyse fotografçının vizörden gördüğü kadrajı seyrediyorsunuz. Bunun yanında parmak kameranın açısından dolayı makinanın diyafram ve enstantane değerlerini de görme fırsatı var.

Fotoğrafçı öyle durumları fotoğraflıyor ki şaşıp kalıyorsunuz.Özellikle açlıktan kıvranan insanları yada bir savaşın ortasındaki vahşeti,onlarca cesedi,bağrı yanık bir ananın acı çığlıklarını fotoğraflarken nasıl olurda tutabilir insan kendini bilemiyorum.Filmin bir yerinde “en çokta başkalarının acılarıyla mı mesleğimde başarı sağlıyorum sorusu ürkütüyor beni” mealine yakın bir cümle kuruyor James Nachtwey ve bu söz üzerine düşünüyoruz hepimiz.

“Oradayken deneyimlediğiniz şey aşırı derecede doğrudan. Oradayken gördüğünüz şey, bir sonraki sayfasında rolex saat reklamları olan bir derginin bir sayfasında yer alan, on binlerce kilometre uzaktan gelen bir görüntü değil. Gördüğünüz şey ilaçsız bir acı, haksızlık ve çaresizlik.” (Filmden…)


Fotoğraflarını çektiği bir çok insandan izin alıyor önce.Mesela savaşta ölen askerlerin yakınlarını fotoğraflarken hiç kimse ona “sen ne yapıyorsun” demiyor.Onlar acılarını yaşıyor James Nachtwey fotoğraflıyor,sanki elinde fotoğraf makinası yokta üçüncü bir göz gibi olayları izliyor.Hocamız Coşkun Aral ile yaptığı bir konuşmayı anlatıyor bize ve “James Nachtwey hala hayatta iken onunla da tanışmak isterdim” diyor gülümseyerek."Aynen bizde" diyoruz içimizden.Bizim gibi fotoğrafçılığa meraklı bir çok arkadaşım var burayı okuyan,sizlerde James Nachtwey in fotoğraflarını görmek,incelemek,hayran kalmak için buyurun onun sitesine...

Düşünüyorum da ben onca acıyı fotoğraflamaya asla güç yetiremem.O acı anlarda deklanşöre basmak en son aklıma gelecek şey olur sanırım.Hepimizin objektifine en güzel,en mutlu anlar takılsın inşallah…

Fotoğrafınız yeterince iyi değilse,yeterince yakın değilsiniz demektir”

(Robert CAPA)

Neşeniz bol olsun…


***J.N hakkında; James Nachtwey, 1948, Massachusetts doğumlu epey ünlü ve savaş,kıtlık ve insanlar hakkında çalışmalarıyla tanınan bir savaş fotoğrafçısı.

Fotoğraf hayatına New Mexico'da küçük bir gazeteye 1976 yılında fotoğraf çekerek başlamış. 1980'de New York'a gidip serbest çalışmaya başladıktan sonra Latin Amerika, Avrupa, Rusya gibi ülkelerde nüfus ve suçlar üzerine çalışmış. Bu sırada çoğalan savaşların fotoğraflarını da çekmeye başlayan Nachtwey hakkında bir de belgesel yapılmış ve 11 Eylül hakkındaki fotoğrafları TIME'da yayınlanmış.Ayrıca halen sitesinde de kendi fotoğraflarını yayınlamakta.


27 Mart 2010 Cumartesi

LEZZET DURAKLARIMIZ

Bu gün tek kelime ile harika bir gündü.Öyle güzel bir hava vardı ki dışarıda bizde bu havanın tadını çıkardık doyasıya.Mis gibi taze sıkılmış portakal suyu ile başladık güne,böylelikle enerji depolayıp çıktık, önce Foça ya gittik ardından da Çandarlı ya geçtik.Bu günün bir çok fotoğrafı sonraya kalsın.Önce sevgili Nilay’ın mimine cevap yazmam gerekiyor;


Nilay beğendiğiniz lezzetlerden bahsedin demiş bize.Bizi bilirsiniz gezmeyi-tozmayı, yeni yerler-yeni lezzetler keşfetmeyi seviyoruz.Aslında bu mim için Türkiye nin bir çok yerinden bir çok mekan yazasım var.Ama epeyi bir zaman alacak yaz yaz bitmeyecek :) en iyisi ben buralardan bayıldığımız lezzetleri bulduğumuz mekanları yazayım;

*Foça-Yörük Çadırı-Buranın patatesli gözlemelerine doyamıyorum.Hatta bahsettiğim bu mekanla ilgili şurada bol fotoğraflı bir yazı yazmıştım.

*Altınpark city-cafe de Paris-İzmir’e nazır enfes bir manzara eşliğinde harika bir soslu rosto yemek istediğimizde tek adres burası :)

*Günizi Cafe (Bornova-küçükpark)-Nargile ve patates kızartması…Küçükpark’ta onca cafe arasında Günizinin yeri ayrıdır bizim için.Osman abinin Ali için özel olarak hazırladığı naneli nargileye bayılıyor Ali…

*Çiçekliköy Çamlaraltı Restaurant-Daha geçen hafta bahsettim oradan değil mi?Bahsetmeden olmaz ki orada kahvaltı yapmanın tadı başka hiçbir yerde yok ki.

*Salihli-Değirmen Restaurant-Burayı tatil dönüşü yolda açlıktan bayıldığımız bir zamanda keşfetmiştik.Odun köftesinin tadına doyulmuyor.

*Dürümcü Memo-Adından da anlaşılacağı üzere dürümlerine doyum olmuyor.Dürümcü Memoya has Adana ve Urfa dürümleri dürüm severleri mest ediyor bizim gibi.

Aslında bu mime başlarken epeyi uzun bir yazı olacak demiştim.Ama yazmaya başlayınca gittiğimiz tüm mekanları unutuverdim hatta deminden beri Ali nin başının etini yiyorum “biz nerde yiyoruz en lezzetli şeyleri” diye.Onun da aklına gelmeyeceği tuttu,bende hepsini yazayım derken unuttum gitti :) Neyse nasıl olsa aklıma gelecek,geldikçe bahsederim o zaman :)

Neşeniz bol olsun…


22 Mart 2010 Pazartesi

OBJEKTİFİMİZE YANSIYANLAR-I

Bir önceki yazımda söz verdiğim gibi hafta sonundan kalanları sizinle de paylaşıyorum.Dediğim gibi Pazar günü ışığımız oldukça boldu.Hele bir de tomurcuklanmış dalları görüp,birbirinden güzel manzaralarla karşılaşınca fotoğraf makinamız düşmedi elimizden.


*İkinci fotoğraf -makro olan- sevdiceğime,diğerleri bana aittir.Bu arada fotoğraflar Homeros Vadisi ve Çiçekliköy de çekildi.


  
Şimdilik bu kadar...Bahar dallarının güzelliği ile başbaşa bırakıyorum sizleri...

Neşeniz bol olsun...

21 Mart 2010 Pazar

PAPATYALARA UYANMAK

Pencereden içeriye sızan güneş ışınları baharı müjdeler gibiydi sabah uyandığımda.Ben, evin içi hala serin diyerek yorganıma sarılıp sabah uyuşukluğuma devam etmeyi düşünüyordum.Ama vaktin kalkma vakti olduğunu hatırlatan sevgilinin gülümseyerek sıraladığı güzel sözcüklerle açıverdim gözlerimi.Bir de vazodaki papatyaların taze kokusunu çekince içime, yatakta uyuşukluk yapmak pek bir anlamsız geldi bana :)


“Cuma günü haftanın son gününün yorgunluğu Ayşenur’un sesine de yansıyınca,sevgili Ali onu neşelendirmeye karar verir.O geldiğinde kapıyı açan Ayşenur’un minik bir demet papatyayı görünce, yorgun yüzü kocaman bir gülümse ile aydınlanıverir.Ayşenur papatyaların güzelliği ile kendinden geçmişken sevdicek dönüp arkasını gidecekmiş gibi yapar,Ayşenur daha ne olduğunu anlayamadan harika bir buket daha görür onun elinde.Bu sefer gülümseyişi neşeli çığlıklara dönüşür.Bir elinde rengarenk çiçek demeti diğer elinde papatyalar sevgiliyi kapıda unutup koşar vazolarına su doldurmaya :) Eli ayağına dolaşır derken sevgiliye kocaman kocaman teşekkürler eder,yorgunluğu uçup gidiverir…Uzun zamandır blogunda çiçek yayınlamadığını fark eden Ayşenur tüm okurların içi açılsın diye fotoğraflar bu güzellikleri :)”

İşte papatyalarımın ve diğer çiçeklerimin bu haftaki hikayesi böyle.İki gündür çiçeklerin güzel kokusuyla uyanınca enfes bir güne başladığımı hissediyorum.Cumartesi günü henüz bahar gelmemişti buralara hava serindi.Öğlene kadar uyuşukluk yapıp öğleden sonra yürüyüşe çıktık.Cumartesi pazarına gittik :) her ne kadar Ali Pazar gezmekten çoook sıkılsa da sırf benim için dayandı bu sefer,bende doyasıya gezdim dolaştım hatta çokta cici bir elbise aldım kendime.İstanbul’dan alışkınım Pazar gezmelerine,Kadıköy’ün o muhteşem pazarlarını gezmeden duramazdık o zamanlar :)

Cumartesi gecesi sinemadaydık ve eve döndüğümüzde saat iki buçuktu.Gece geç yatınca bugün uyanmakta biraz zorlandım ama başta da söylediğim gibi sabah öyle güzel başladı ki fırladım yataktan.Bu güzel günde evde kapalı kalınmaz diyen sevgili beni Çiçekliköy’e kahvaltıya götürdü.Çiçekliköy’den ve oranın enfes kahvaltılarından şurada bahsetmiştim.Bugün yine çok güzeldi kahvaltı ve sanki bütün İzmir Çiçekliköy deydi :) Kahvaltı sonrası orman içersinde gezdik,bol bol fotoğraf çektik.Bugün ışığımız boldu…doğal ışık bol olunca objektifimize ne güzellikler takıldı görmelisiniz neyse bir ara fotoğrafçılık derslerimizle birlikte daha bilinçli olarak çektiğimiz yeni fotoğraflarımızı da yayınlarım.

Bitti dolu dolu bir hafta sonu daha :(

*İkinci kolajdaki vazo sevgili arkadaşım Tuğba nın hediyesi...

Neşeniz bol olsun…


18 Mart 2010 Perşembe

FOTOĞRAFÇILIK DERSLERİ

Daha önceleri öğrenme açlığımın beni sürüklediği kurslardan bahsetmiş miydim bilmem.Özellikle üniversite yıllarımda bir çok kursa başlayıp bıraktım, annemin deyimiyle bu konularda az biraz ayran gönüllüyüm :) Kurslara başlardım bir hevesle çoğu zaman da tamamlayamazdım.En fazla devam ettiğim kurs gitar kursumdu.Ama öyle böyle değil sırtımda gitarım tıklım tıklım dolu bir otobüste sabahın erken saatlerinde düşerdim kurs yollarına.Bir de eve gelip ev arkadaşımın kafasını şişirirdim :) Tam 2,5 yıl sürdü gitar üzerine aldığım eğitim.İyiki de sürmüş,ama şimdilerde parmaklarım pas tutmuş sanırım :( O zamanlar hiç üşenmezdim, sırf istediğim bir kursa katılabilmek için trafik,kalabalık otobüsler,İstanbul’un bir ucundan diğer ucu demez kalkar giderdim.Trabzon’a atandığımda da bu durum değişmedi yine Trabzon’un yokuş yollarını tepe tepe gittim bir çok kursa.

Gitar,ebru,hat,tezhip,tenis,fotoğrafçılık kursu derken hatta bir zamanlar tel kırma bile öğrendim.Dediğim gibi en çok gitar kursunda sebat ettim.Hat ve ebru kursunu neden bıraktığımı hatırlayamıyorum ama ilk ebru çalışmamı çerçeveletip bir sınıfa asmışlardı da çok mutlu olmuştum.

Tezhip kursu için buz gibi havalarda iki arkadaş kalkıp Kadıköy’den Süleymaniye Kütüphanesi ne gidiyorduk.Ve o zamanlar olumsuz hava şartları nedeni ile iki hafta kapalı kalan kursumuzu sonrasında da ben kendim için kapatmıştım.Ama Süleymeniye’nin o güzel havasını,kütüphanede el sürdüğüm onca Osmanlıca eserin kokusunu unutamam.

Tenis kursumun hikayesi çok hazindir:).Bir heves başladık,oynamaya çalışıyoruz falan tam kendimizi kaptırmışken hocamız gittiği bir futbol maçında ayağını kırdı.Ve bir ayı aşkın bir süre spordan uzak kaldı.Bizde hocasız kaldık tabi :) Netice itibari ile gördüğünüz üzere tamamlanamayan kurslar konusunda sorun bende değil :)

Ha bir zamanlar çok moda ve gerekli(!) olan bilgisayar ve yabancı dil kurslarından hiç bahsetmiyorum bile…

Şimdilerde gezmek tozmaktan bir türlü vakit bulamadığımız bu aktivitelerimize yeniden başladık.Tabi gezme tozma vakitlerimizin dışında vakit bulduk :) Uzun bir aradan sonra haftada iki akşam fotoğrafçılık kursundayız yeniden. Ali’nin de benimde fotoğrafçılığa ayrı bir ilgimiz var.O yüzden ne zamandır fotoğrafçılık üzerine eğitim almak vardı aklımızda.Nihayet başladık kurslara ve çok eğleniyoruz ama yakında Ali’nin futbol maçı turnuvaları başlayacak o yorgunlukla nasıl devam edecek bilemiyorum.

Henüz ilk dersler olduğu için bir sürü teknik terimle boğuşuyoruz,onca terimi daha iyi anlayabilmemiz için dersin sonlarına doğru hoca örnek fotoğraflar gösteriyor.Fotoğraflar hakkındaki yorumlarımızı soruyor,fotoğrafın tekniğini bulmamızı istiyor.Birbirinden güzel fotoğraflara bakıp yorumluyoruz benim sevdiceğimi görmeniz lazım öyle yorumlar yapıyor ki sanırsınız yılların fotoğrafçısı.O konuşuyor hoca kafa sallayıp onay veriyor.

Geçen akşam dersin sonlarına doğru hoca bir fotoğraf gösterdi;üç şeritli bir yolun en sağ şeridinde bir araba var.

Hoca;eveeett… ne dersiniz bu fotoğraf hakkında?

Sessizlik…

Hoca;İnsana bu arabanın hareket ettiği hissini veriyor değil mi?yani fotoğrafa bakınca bu arabanın hareket halinde olduğunu ve biraz sonra kadrajdan çıkacağını anlıyoruz.Peki bu hissi nasıl duyuyoruz,nasıl anlıyoruz bunu?

Ali;Anlıyoruz çünkü arabanın stop lambaları yanmıyor.

Hoca; X) !!

Bense o hissi bize veren şeyi bir türlü anlayamıyorum gülmekten :) Hoca da zaten aynı sebepten anlatamıyor bir türlü.Neyse ki yakında Ali nin turnuvaları başlayacakta o yorgunlukla derslere gelip benim eğitim ve öğrenimimi olumsuz etkileyemeyecek :) diyordum ki fotoğrafçılık eğitimi Ali’siz olmaz :) bakalım ilerleyen günlerde bütün kurs olarak daha neler yaşayacağız Alişim sayesinde…

*birinci fotoğraf benim için çok özel olan ilk gitarıma ait...

Neşeniz bol olsun…

17 Mart 2010 Çarşamba

YİNE ÖDÜLLENDİK :)

Herkes gibi bende hediyelere,ödüllere bayılıyorum.Bugün sayfamda ne var ne yok bakayım derken sevgili Pınar’ın yorumuyla ödülüme koştum.Pınar’ın blogunun adı “yaşasın ben” ben ona kısaca “yaşasın Pınar” diyorum.Pınar öncelikle benim için yayınladığı şu fotoğraflar ve yazısıyla beni çok mutlu etmişti bugünde bu ödülle…Ödülü alıp,dönüp gitmek yok ama,ödülün şartları var;


1)Sizi ödüllendirene teşekkür edin.
2)Sizi ödüllendirenin blog linkini yayınlayın.
3)Ödülün logosunu yayınlayın.
4)7 yaratıcı bloggeri ödüllendirin.
5)7 blogun linkini yayınlayın.
6)Ödüllendirdiklerinizi haberdar edin.
7)Kendiniz hakkında 7 ilginç şey yazın.

Bende ödül vermek istiyorum ve kimi yazsam şaşıp kalıyorum.Tüm arkadaşlara gitsin bu ödül diyeceğim ama şartlar 7 blog ismi yaz diyor :) Öncelikle bu yazıyı okuyan herkes üzerine alınsın, şimdi 7 isim yazayım da şartı yerine getireyim;blogunu yakın bir zamanda tanıdığım sevgili Aslı,her zaman samimi yorumlarıyla beni onure eden sevgili ablogta ,cancağızım çillim çilli begonya,blogu olmayan ama sayfamızı okumaktan vazgeçmeyip,bize sürekli nazar duası okuyan Figen Abla,blogundan güzel esintiler taşan Sevgi, kaleminden çıkan her cümle ile bizleri büyüleyen Newbahar  ve çikolatacı kız tedirginruhcikolatacısı  bu ödül tüm okuyucularımla birlikte sizlere…
Kendim hakkında 7 ilginç şeyi daha önce yazmıştım.Bir daha yazıpta baymayayım şimdi :)

Neşeniz bol olsun…


15 Mart 2010 Pazartesi

NİHAYET EST...

Blog dünyamızda Eyüp Sabri Tuncer in kampanyasından yararlanmayan kalmadı sanırım.Benim bu kampanyadan yararlanma sürecim oldukça uzun sürdü.Siparişlerimi uzun zaman önce vermeme rağmen daha bugün ulaştılar elime.Önce sitede yapılan açıklamalara bakarak bu kadar uzamasına aldırmamıştım,ama benden sonra sipariş veren arkadaşların ve ablamın kargosu benden önce ellerine ulaşınca bu işte bir gariplik olduğunu anladım.Sayfada sipariş takibini yapabileceğim bir bilgi bulamayınca Ali girdi devreye.Nasıl etti bilemiyorum ama ilgili kişiye ulaşmış ve geçen akşam bir bayan beni aradı.Siparişlerimin Eyüp Sabri Tuncer den yola çıktığını ama siparişin kargo ayağında bir sıkıntı olduğunu,kargomun kaybolduğunu özür dileyerek haber verdi -bendeki şans işte- :)Ve hemen ertesi gün yeni paketimin yola çıkacağını haber verdi.Siparişim yola çıkar çıkmaz da bana maille ulaşarak paketin yolda olduğunu,aynı zamanda yoğun istek üzerine kampanyanın 25 Mart a kadar uzatıldığını bildirdi.Neyse ki yaşanan aksilikler bitti de kavuştuk Est lere :)

Ben el yapımı iki değişik kalıp sabun seçmiştim,hediye seti olarak ise Pure Love u tercih ettim.Sabunlar oldukça güzel,kokuları da hoş dekoratif olarakta gayet güzel görünüyorlar.Pure love ise henüz kullanmadım ama tek tek kokularına baktım biraz keskin olmakla birlikte kullanılınca gayet hoş bir koku bırakacak anlaşılan…


Haftanın ilk günü EST günü oldu işte :)

Neşeniz bol olsun…


12 Mart 2010 Cuma

BİRİ ÇANTAMI KARIŞTIRIYOR :)

Son zamanlarda blogları saran çanta karıştırma merakı buraya da sıçradı nihayet.Bir çok erkek blogcunun anlam veremediği bu etkinlik sanırım bizim merakımızın bir sonucu :) Sevgili İlkaycım “en sevdiğim şey çanta karıştırmak :))” diyerek başlamış yazısına ve hadi dök çantanı bir güzel çift diyerek bana da döktürdü çantamı :) Çantamı döktüm ve fotoğrafladım İlkay için.Neyse ki çantamı daha bu sabah değiştirdiğim için tüm fazlalıklardan kurtarmıştım çantamı.Genelde büyük çanta kullanıyorum ve bilirsiniz büyük çantalara eline geçen her şeyi atıyor insan,sonra aradığını bul bulabilirsen :)

Neyse işte çantam ve içindekiler ;


Çantam ; Accessories…geçen yıl çok severek almıştım.

Cüzdanım ; Öğrencilerim bayılıyor cüzdanıma.Üzerindeki minik taşlar parıl parıl parlıyor ya bayılıyorlar buna :)

Bozuk para cüzdanım ; Geçen yaz Çandarlı sahilinde dolaşırken görmüştüm,benim beğendiğimi gören annem almıştı onu bana.Üzerine yer yer pul işlenmiş minik bir şey işte :)

Kalemliğim ; bu pembe kalemliğimi yakın zamanda aldım.Hani dedim ya çanta büyük olunca aradığımı bir türlü bulamıyorum diye.İşte kalemliğim yokken sınıfta defteri imzalamak için aradığım kalemlerimi bile bulamıyordum bir türlü.Şimdi rengarenk kalemlerimi koydum içine,çokta kolay bulabiliyorum :)

Parfümüm ; Normelde parfümümü fotoğrafta görünen –parfüm şişesinin önündeki-küçük parfüm kutusunda taşıyorum.Hazır fotoğraflarken aklıma geldi hemen ona aktardım.Parfümümü merak edenler için;Escada Desire Me…Yakın bir zamanda kullanmaya başladım bu parfümü,parfümümü değiştirmeyi düşünüyorum falan derken Alişim’in doğum günümdeki hediyelerinden biriydi bu parfüm.Kokular konusunda çok hassasım ben,öyle her parfümü kullanamam.Şimdilerde sevdiceğim sayesinde çikolata,kahve,şakayık ve miva orkidesi kokularının karışımı harika bir esinti hissediyorum hergün :)

Not defterim ; İçinde rengarenk post-it lerin olduğu kırmızı not defterimi de Ali getirmişti bana.

İsim Kaşem ; Dikkat ediniz kaşemde kırmızı :) Öğrenci defterlerine imza atmakla yorulma diye Ali yaptırtmıştı bunu da :) Adımı soyadımı yazmakla uğraşmıyorum hele bir de iki soyisim olunca yazmak zor geliyor bana :))

Ders CD lerim ; Geçen gün Milli Eğitim bana bir sürü görsel materyal gönderdi.Sağolsunlar.Okuldaki dolabıma koymayı unuttum çantamda geziyorlar benimle.

Kulaklık ; Çoğu zaman okul çıkışlarında yürüdüğüm ağaçlı yolda radyo dinlemek için yanımdan ayırmadığım telefonumun kulaklığı.

Tokam ; Okulda saçlarımla sürekli oynadığım için yedek tokam yanımdadır her zaman.Bu tokayı geçen yaz Dikili de sahildeki çadırlardan birinden almıştım.

Yeşil bileklik,sakız ; Beşinci sınıflardan Zeynep’in hediyesi bunlar bana.Bugün hediye etmişti henüz boncuklu bilekliğimi kullanıp sakızımı çiğneyemedim :)

Ağrı kesici ; Kolay kolay ilaç içmem,içemem.Ağrıyı çekerim ama o hapları yutmam.Ama majezik çantamdan eksik olmaz.

Kitabım ; Ne zaman,nereye gidersem gideyim çantamdan kitap eksik olmaz.Bu aralar yanımda gezdirdiğim kitap; Kitab-ı Aşk-İskender Pala…

Telefonum ; Çantamı döktüğümde telefonla konuşuyordum.Bir yandan da fotoğraf çekiyordum.Kimi sabahlar evden çıkarken unuttuğum telefonum,bugün unutmadım :) unutmadım ama telefon bana lazım olduğu için çantamdakilerin arasında fotoğraflayamadım onu,neyse konuşmam bitince onu da fotoğraflayıverdim :)

Fotoğraf makinem ; Bir onu görmediniz değil mi? :) Yakında ikinci fotoğraf makinemi aldığım zaman fotoğraflarım onu da :)

Bitti…

Bitti değil mi?unuttuğum bir şey kaldı mı?Sahi makyaj çantam,anahtarlarım,ıslak mendillerim nerde işte onları unutmuşum,çantamın içinde kalmışlar,nasıl çanta dökmekse benimki :))

Benim de merak ettiğim çantalar vardı.Ama onların çantaları da karıştırıldı çok şükür :)))

Neşeniz bol olsun…


9 Mart 2010 Salı

GÜN BATIMI SARISI

Daha bahar gelmeden bana depresyonu geldi sanırım :) Ciddi ciddi her mevsim değişiminde benimde ruh halim değişiverir,adamakıllı gel-gitlerim olur.Sadece mevsim değişimlerinde olsa iyi bir gün içinde her türlü ruh haline bürünebiliyorum çoğu zaman.


Gün içinde beni en çok güneş doğarken yahutta güneş batarken ki dakikalar etkiler.Hele akşam üstleri güneş batarken evdeysem,yalnızsam bir de boş boş oturuyorsam seyreyle bendeki hüznü :( Çevremdeki herkes özellikle de Alişim çok iyi bilir benim “Akşamüstü hüznü” vakitlerimi, çok iyi bilir “günbatımı sarısı”nın beni nasıl mahzunlaştırdığını.O yüzden Onu tanıdığım günden beri bahsettiğim bu vakitlerde bir kere bile yalnız bırakmadı beni.Ne yapıp edip yanımda oldu hep…

Ve yıllar önce ilk zamanlarımızda benim bu saniyelik değişen ruh hallerimi fazlasıyla tuhaf bulup her seferinde bana nasıl davranacağını şaşırıp adeta kendini parçalardı sevdiceğim.Ama uzun zamandır hele de evlendiğimizden beri beni çözmüş :) artık her türlü atağıma önceden hazır ve temkinli :)O yüzden beni en iyi anlayıp,dinleyenimdir kendisi…

Mesela bu aralar sabahları ani bir coşku ile fırlıyorum yataktan,coşkumu gören zannederki ben bu enerji ile uçarak gideceğim okula ama bir de bakmışsın iki dakika sonra sabun köpüğü misali dağılıvermiş tüm coşkum.Zaten sabah mahmurluğu geçmeden konuşmamayı huy edinenlerdenim, yataktan fırlarkenki coşkumun yerini birdenbire uykulu gözlerim ve ağzımı bıçak açmayan hallerim alıyor.Neyse ki okula gidene kadar Alişim’in coşkusunu paylaşıp,ilk dersin sonlarına doğru açılıyorum.

Hasılı diyeceğim şudur ki bu “geçiş zamanları” mı desem “iki arada bir deredeki vakitler” mi desem ne desem bilemediğim bu değişim zamanları beni çok yoruyor.Kış desem değil,bahar desem hiç değil.Güneş batarken olduğu gibi gündüz desem değil akşam desem o hiç değil.

Gün dönüyor,mevsim değişiyor ben arada kalıyorum :)

*Fotoğraflar sevgili Alişim'in objektifinden...

Neşeniz bol olsun…


7 Mart 2010 Pazar

TAVLA-MISIR

Bu hafta cumadan gittik Çandar’lıya ve cumartesi akşamı döndük.Çandarlı’nın en güzel günleri başlıyor yavaş yavaş.Her yer yeşilleniyor,bembeyaz papatyalar sarmış bahçemizi.Şimdi sıra ağaçlarda hele bir de ağaçlar çiçeklensin Çandarlı’ya doyum olmaz .Bu hafta balkona her çıktığımda bir papatyalara baktım gülümsedim bir de bulutlu gökyüzü altında iyice Karadeniz e benzeyen Ege ye bakıp sakinleştim.Ben sakinleştim ama lodos sayesinde Ege yi hırçın bırakıp döndük Ege nin başka bir kıyısına…


Pazar günümüzü evimizde geçirdik.Bu sabah bir yandan sevgilinin ta geceden aklına düşen “peynirli bişi” leri kahvaltıya hazırlarken bir yandan da hamurlarla oynayıp un savaşı yaptık:)Biz kahvaltımızı yaparken yağmur vurmaya başladı cama ve kahvaltı sonrası Pazar yürüyüşümüzde de eşlik etti bize.
Böyle yağmurlu havalarda yapılacak en güzel şeyi yaptık eve döndüğümüzde;Önce bir tavla maçı yaptık.Tabiki ben yine yenildim :) Her zaman bir hışımla bir de acayip laflar ederek oturuyorum tavlanın başına.Kendime güvenimi görseniz karşıma oturanı perişan ediyorum oyunda sanırsınız.Ama nafile,Ali’nin bilerek yenilmeleri ve “hayatım o taşı oraya değil buraya koy” şeklindeki müdahaleleri de olmasa “kazanmak” nedir bilemeyeceğim :) Bir de her seferinde içime dolan kazanma hırsıyla “kölecilik” oynamaya kalkışıyorum.Bilir misiniz bilmem, oyunda yenilen kişi yenen kişinin bir gün boyunca kölesi olur.Biz buna kölecilik diyoruz :) Mesela biz bunu çok önceleri ablamlarla yapardık,köle olana yapmadığımız eziyet kalmazdı;yok “bana su getir”,yok “bulaşıkları sen yıka”,”kolumu kaldıracak halim yok köleciğim kolumu sen kaldır” :) neyse ki Aliciğim bana kıyamıyor da sevgili kölesini azad ediyor her defasında :)




Tavla maçının ardından kocaman bir kase patlamış mısırın yanına güzel filmler seçtik yine.Filmlerden bir tanesi “Ice Castles-(2010)” IMDB puanı 4.7… Güzel bir müzik ve bembeyaz bir manzara ile başlayan klasik bir romantik film.Benim gibi buz pateni izlemeye meraklı olanların izleyebileceği bir film ama izlemezsenizde çok bir şey kaybetmezsiniz :)


Diğer film ise “The Lovely Bones- (2009)” IMDB puanı 6.7…Alice Sebold‘un 2002 tarihli aynı adlı romanından uyarlanan The Lovely Bones filminin yönetmeni Peter Jackson.Filmin uyarlandığı kitabı okusam çok daha büyük keyif alırdım eminimki…Çünkü filmdeki bir çok sahnenin gereksizliği,tempoyu düşüren ayrıntılar benim de filme olan ilgimi azalttı.6.7 puan çok gibi geldi bana…yinede izlemek isteyenlere iyi seyirler…

Bir hafta sonu daha böylece bitti.Şimdiden pazartesi sendromunu yaşamaya başladım bile ben :)


Neşeniz bol olsun…


2 Mart 2010 Salı

AYNA



Uzunca bir zaman önce şurada yazlıktaki odamızı dekore edeceğimizden bahsetmiştim.O yazıyı yazdığımda salon takımları yeni alınmıştı.salon takımlarının ardından Halılar, perdeler, tablolar derken her şeyi daha çok annemin beğenisini göz önünde bulundurarak tamamladık ve harika bir salon çıktı ortaya.Sonunda söz verdiğim gibi onları fotoğraflamak aklıma geldi.Biraz geç oldu ama bir sonraki yazımda o fotoğrafları da paylaşacağım buradan.








Ve biz o zamandan bu zamana hala odamız için tek bir çöp bile alamadık:) Benim kararsızlığım, zor beğenmem ve daha çok 'nasıl olsa acelemiz yok' diyerek ağırdan almamdan dolayı yeni eşyalarımızı henüz almadık.O zamanda yazmıştım ya bembeyaz içimizi aydınlatacak bir oda olacak orası .Çünkü Ali öyle istiyor.Bu sefer de her şey onun zevkine göre olacak.
Ve o günden bugüne benim kafamda odamızın Mobilyaları belirginleşti.Bu Akşam eski fotoğraflarımıza bakarken bir zamanlar tam da istediğim gibi bir ayna fotoğrafladığımı fark ettim.Hemen sizlerle de paylaşayım istedim.Tam bizim hayalimizdeki beyaz mobilyalara uygun, çok güzel ...




Bu ayna düğün sonrası balayına çıkmadan önce iki gün dinlenmek için kaldığımız Beyond Hotel in Balayı suit * inden.Bu arada Beyond otel dünyadaki 7 tasarım otelinden biri seçilmiş, farklı dekorasyonu ve retro mimarisiyle tek kelime ile süperdi.O gün orada bir çok fotoğraf çekmiştim ama daha sonra yayınlamayı unutmuşum demekki.Bu aynayı o zamanda çok beğenmiştim, şimdi buna benzer bir ayna bulacağım ya da yaptıracağım.Bir yerlerde gözünüze çarparsa bana haber verin olur mu?


Fotoğrafta aynadan bakan gelin benim, kendimi buğulamak için epeyi bir uğraştım:)
* Otele ve Bahsettiğim odanin fotoğraflarına Buradan bakabilirsiniz.

Neşeniz bol olsun ...

SELANİK

İzmir den yola çıkışımız sabah 8.30 u buldu. Yol müziklerimiz eşliğinde keyifle yol aldık. Planın ilk parçası Edirne idi. Bi gece Edirne d...