7 Aralık 2009 Pazartesi

EVİMİZ,GÜZEL EVİMİZ...

Yine evimizden minik bir bölüm, küçük bir yenilik daha…Evimde değişiklik yapmaktan hoşlanıyorum ve renkleri evimde cesurca kullanmayı seviyorum.Evet çok çabuk sıkılırım her şeyden kabul ama bir fikir biterken mutlaka bir yenisi başlıyor bende J
Geçtiğimiz günlerde şu postta bahsettiğim kırmızı kelebeklerimiz evimizin duvarlarındalar artık.Daha öncede bahsetmiştim ya bu stickerlar kumaş o yüzden çok daha şık görünüyorlar.Kelebeklerin bir kısmını TV ünitemizin duvardaki ışıklı parçasının altına yapıştırdık.Odayla uyumlu ve oldukça hoş bir görüntü ortaya çıktı.Bir kısım kelebeği ise dış kapıdan girince hemen soldaki duvara uyguladık ki eve girer girmez bahar tadında harika bir görüntü karşılıyor gelenleri.Ama onları fotoğraflamayı unuttum şimdide kalkıp fotoğraflamaya üşeniyorum J
Fotoğrafta bir kısmı görünen çerçeveler İkeadan fotoğraftakilerde tahmin edileceği üzere bir güzel çiftin bir kısmı J Kırmızı çiçek mumlar Mudo,çiçek mumların arasındaki fotoğraf Alişim in bebek hali (rahmetli babaannesinin kucağında)çerçeve içindeki şeffaf-siyah taşlar ikea, kırmızı taşların ise nerden olduğunu hatırlayamıyorum ama tasarım bize ait J Bunlar hakkında sorular gelmeden ben yanıtlayayım dedim
Bu yazıyı bir elimde mendilim,bir elimde ballı meyve çayım ve kucağımda bilgisayarım dura-dinlene yazıyorum.Hastayım…O yüzden beni birinci şanslı seçip oyununa beni de dahil eden canım arkadaşım ansızın’ın oyununa hastalığımın beni halsiz bırakması nedeni ile eşlik edemedim.Ama unutmam iyileşince o oyuna katılacağım…
Burada, keşfettiğim güzel tasarımlardan,takılardan bahsetmeyi seviyorum biliyorsunuz. Bugün de bir link yazmak istiyorum. Sizde sticker sevenlerden iseniz buradaki tasarım harikası desenleri çok beğeneceksiniz eminim.Onun haricinde bir çok ürünü inceleyebilir,fikir edinebilirsiniz.Buyurun;
http://www.evimizinherseyi.com/kategori/duvar-sticker
İyi eğlenceler…

*05.10.2009 da blogcuda yayınlanan yazım

MOBİLYALARIMDAKİ TAŞLAR

“Blogunu unuttun mu yoksa dediler” “yok” dedim hiç unutur muyum unutmadım ama yazmaya fırsat bulamadım ki.
Şimdi sen aylarca yat sonra okullar açılsın,ders zili çalsın gel de bu tempoya alış.E zor oluyor,zaman alacak…Bu yıl çok ama çok yoğunum kendi okulumun yanı sıra yepyeni şirin mi şirin bir okulda daha görevliyim haftanın iki günü.Yeni bir öğretmenler odası yeni sınıflar derken bu sene benim için yoğun ama bir o kadar da eğlenceli geçeceğe benziyor.Öyle geçen yılki gibi sabahları uykuma doyayım,haftada bir günümde boş olsun şeklinde bir durum yok bu yıl.Hafta içleri böylesine dolu olunca hafta sonlarının kıymeti bir başka oldu gözümde J
Daha iki gün okula gittim ama iki günde ses gitti her yıl olduğu gibi.İlk haftalar çekeceğiz bunu, okulda son saatlerde kaybolan sesim yüzünden evde bir süre bakışarak anlaşacağız J Ama yakın zamanda geçecek bu hal ve ben yine en yüksek tonda anlatamaya devam edeceğim derslerimi.
Yeni öğrencilerim ve benim geçen yılki sevimli canavarlarım hakkında anlatacak çok şey olacak.Mesela benim sınıfım 6 lar bu yıl 7 oldular.Alt tarafı 3 ay görüşmedik ama sanki yıllar geçmiş gibi…Ergenliğin nimetleri mi desek ne desek bilemem ama tanımakta zorluk çekiyorum onları.Büyümüş benim minik 6 lar
Dedim ya haftasonları çoook kıymetli artık benim için.Bu haftasonu cumartesi gününü çokça uyuyarak,uyandıktan sonra gezerek akşamına da bir düğüne katılarak tamamladık.Ramazan bitti ya düğün mevsimi bir süreliğine yeniden başladı.Cumartesi günü böyle bitince tüm işler bugüne kaldı.Bugün erkenden uyandırıldık L ve evde hummalı bir çalışma başladı ve akşam saatlerine doğru kış temizliği bitti,evimiz mis gibi oluverdi.Bir tek halılarımız kaldı sanırım onlarda yarın getirilip serilirler yerlerine.

Konu evden açılmışken hemen benim geçenlerde aldığım taşların ne işe yaradığını merak edenler için fotoğrafları yayınlayayım.Fotoğraftakiler burada bahsettiğim metre hesabı olarak satılan taşlar.Eve gelipte bu taşlara vurulmayan yok “Kime yaptırdınız?” diye soruluyor çokça.Biz yaptık J Taşları yapıştırmak için silikon kullandık.İşin güzel tarafı istediğiniz zaman taşları kolayca çıkarabiliyorsunuz ve mobilyada hiçbir şekilde iz yada hasara yol açmıyor.Diğer yuvarlak taşları da yine silikonla İkea çerçevelerimden bazılarına uyguladım.Onları da fotoğraflayacağım en kısa zamanda.

Neşeniz bol olsun…



*27.09.2009 da blogcuda yayınlanan yazılarımdan...

5 Aralık 2009 Cumartesi

DEVAM KARARI

Uzun süredir blogcu da devam ediyordum yazmaya.Ne de olsa ilk olarak orada başlamıştık blog yazmaya.Ama son zamanlarda blogcu da yaşanan sorunlar bir çok blogcu gibi bizleride çilenden çıkardı artık.Sanırım artık eski yazılarımında toparlayabildiklerimi buraya aktarıp tamamen yerleşeceğim buraya :)
Şimdilik sevgilerle...

13 Kasım 2009 Cuma

ÇİÇEKLERİM

Bundan aylar öncesinde okulda elimde kocaman bir buketle mutluluktan uçarcasına dolaştığımı gören öğrencilerime “benim asıl çiçeklerim sizlersiniz” demiştim.Sonrasında her rehberlik derslerimizde konu dönüp dolaşıp çiçeklere ve onların benim çiçeklerim olduğu mevzusuna gelmişti J Benim yaramazlarla konuyu dalgaya alıp duruyoruz.Şimdi başlığı yazınca aklıma okuldaki çiçeklerim geldi.Ama benim burada bahsetmek istediğim çiçekler evdeki çiçeklerim



Şurada bahsettiğim çiçeğimi bir süreliğine güneş görsün diye pencerenin önüne koymuştum.Bir gece vakti aşırı rüzgardan dolayı pencerenin önünden aşağıya düşmüş saksısı kırılmış.Onu eve getirip özenle baktım ama nafile kuruyup gitti.O zaman çok üzülmüştüm bir daha çiçek yetiştirmeyi filan düşünmüyordum ama artık yeni çiçeklerim var…



Yaklaşık 1,5 ay önce aldım fotoğraftaki çiçeği.Adı guzmania tam adı guzmanıa lıngulata…Ama biz ona kendi aramızda kısaca “guzmania canavarı” diyoruz :) Bu çiçeği gördüğümde ilk önce minik kırmızı saksısına bayıldım ben.Kırmızı sevdamı bilmeyen kalmadı artık değil mi? :) Saksının yanı sıra onun içinden yükselmiş kırmızı-yeşil yapraklar öyle güzeldi ki dayanamayıp aldık,evimizin bir köşesini süslüyor şimdi.Aldığım her çiçeğin bakımını mutlaka öğrenirim ama çiçeği aldığım gün acelemiz olduğu için çiçeğimin bakımı hakkında yeterli bilgiyi alamadım.Eve gelince netten araştırdım ve bakımı hakkında bilmem gerekenleri öğrendim;

“Saksı Değiştirme: Her 2-3 yılda bir Nisan ayında yapılır.


Gübreleme: Nisan - Eylül ayları arası 2 haftada bir kez 2 g/l kompoze gübre verilir.


Sulama: Mart'tan Ağustos'a kadar olan büyüme döneminde oda sıcaklığındaki kireçsiz su ile bolca sulanmalı, toprak nemli tutulmalı ve yaprak hunisindesu bulundurulmalıdır. Kışın Ekim'den Şubat'a değin olan dinlenme döneminde verilen su azaltılmalı ve yaprak hunisinde su bulundurulmalıdır.”


Bir de geçtiğimiz günlerde Afyon’dan dönerken “top papatya” aldık.Mevsimi olmadığı için henüz açmadı onlar.Açtığında buradan paylaşırım J


******
Bu arada şu linke tıklayıp benim bez torbalarımı görebilirsiniz.


“ Türkiye’de 5 kişiden biri naylon poşet yerine alışverişlerinde bez torba kullansa, bir nesil boyunca ülkemiz 31 milyar 46 milyon 400 bin naylon poşetten kurtulacak.


Çünkü, bez torba kullanmak, bir kişi için haftada 6, ayda 24, yılda 288, yaşam boyunca ise 22 bin 176 plastik poşeti kullanmamızı engelliyor.”


Bir güzel çift bez torba kullanımını destekliyor.Ve herkesi bu güzel harekete davet ediyor…Ayrıca bu hareketi böylesine güzel bir blog ile güzelleştiren pazarfilesi.blogspot ‘a teşekkürler…


Temiz bir dünya için naylon poşetlere hayır!


Neşeniz bol olsun…

8 Kasım 2009 Pazar

KÜÇÜK KARA SAMED;bir bilimsel tiyatro atölyesi oyunu

“Gül kokusu diken acısı
unutma çocuk
sabahtır
her karanlık gecenin arkası”


Amaçları yürümekti ulaşmak değil…ve onlar yürüyorlar…Onlar kim mi?birbirinden yetenekli,birbirinden değerli ve kendi deyimleriyle “asla yorulmayanların buluştuğu” bir yer dedikleri BTA lılar…



Geçtiğimiz Cuma akşamı –daha önce de bahsetmiştim- Küçük Kara Samed adlı oyunu izlemek için gittik ilk kez BTA’ya.Küçük,şirin,samimi mekanları,gülen gözlü oyuncuları,sempatik hocaları ve etkileyici bir eser ile büyülediler bizi.


Oyun, yaklaşık 1,5 saat sürüyor ve 1939 yılında Tebriz’de doğup,1968’de yine aynı şehirde öldürülen bir yazar-öğretmen olan Samed Behrengi’nin hazin ve kısacık hikayesini konu alıyor.


Behrengi’nin daha çocuk yaşlarında başlayan sorgulayıcı tarzı,ailesinin fakir yaşamı,öğretmen olmak için okuması,öğrencileri için nice zorlukları göze alışı,eğitim sisteminin çarpıklıklarına gözü pek tavrıyla baş kaldırışı ve daha gencecik yaşında hayata veda edişi…hepsi öylesine çarpıcı diyaloglarla sahneye konulmuştu ki izlerken oyunun içinde kaybolduk sanki…Oyunda kullanılan Farsça müzikler oyuncuların sözlerine daha bir anlam katıyor,izleyicinin tam kalbine dokunuyordu adeta.Benimse en çok hoşuma giden Hayrettin Filiz hocanın oyun için yazmış olduğu ‘Behrengi’ye Ağıt’ adlı şiirin bestesinin oyuncular tarafından seslendirildiği bölümdü.

Oyunun başlamasını beklerken kapının önünde izleyiciler için hazırlanmış minik sergide Behrengi’nin eserlerini,birkaç mektubunu,onun el yazısını inceleme şansı bulduk.Böylelikle daha oyunu izlemeden Behrengi hakkında bilgi edinmiş olduk.


Oyun güzel bir barkovizyon sunumuyla daha da zenginleştirilmişti.Bu sayede Samed Behrengi’nin çocukluk hallerini,anne-babasını,ailece bir bayram sabahlarını görme şansına eriştik siyah-beyaz fotoğraflarda.Ayrıca bu güzel oyunu yazan ve yöneten Hayrettin hoca ve eşi Sevil hanımın (okuldan öğretmen arkadaşım) 2008 yılında İran’a yaptıkları yolculukları esnasında çekildikleri fotoğraflarla Behrengi ailesinin bazı fertlerini,evlerini ve onların BTA ziyaretlerini,Samed Behrengi’nin mezarını görmüş olduk.


Ciddi bir çalışmanın ve katıksız bir emeğin ürünü olan bu oyunu izlemek isteyen İzmir’li tiyatro severler yolunuzu BTA’ya düşürün derim…


Neşeniz bol olsun…

5 Kasım 2009 Perşembe

SON ZAMANLAR


Neler yaptık?

Aslında anlatılacak çok fazla yol hikayesi birikti.En son çok kısa da olsa anlattığımız Balıkesir gezimizden sonra geçtiğimiz hafta dört günlüğüne Afyon’a bir gezi yaptık.



Tadına doyulmayacak dört güne;ablalarımla harika bir Eskişehir gezisi,İzmir Afyon yolu üzerinde birbirinden ilginç yol maceraları,değişik mekanlar,güzel manzaralar ve bir sürü fotoğraf sığdırdık.Afyon’da özelliklede Eskişehir’de bu yılın buz gibi havasıyla karşılaştık,üşüdük,evde hazırladıklarımızı yol kenarlarındaki güzel yerlerde yedik,mis gibi dağ suları içtik,ıslandık,sisli yollarda durup manzara izledik…

Nerelerdeyiz?


Hergün okulda-işteyiz,yollardayız,netteyiz,akşamları eş-dost toplantılarındayız…Paylaşmak istediğim bir çok şeyi buradan yazayım isterken bir türlü vakit bulamamaktayım ama bugün maillere bakarken tam 34 tane “neredesin?,neden yazmıyorsun?” Başlıklı dost maili gördüm.Hemen gelip bir kaç kelam edeyim istedim.Bloguda ihmal etmeye gelmiyor,farkındayım J Ama günler öylesine yoğun geçince buraya yazmaya çoğu zaman üşenir oldum.


Sonbaharda İzmir akşamlarının tadı bir başka oluyor,havalar iyice soğumadan tüm gün ne kadar yorgun olsakta akşamları mutlaka bir planımız oluyor.Mesela önümüzdeki üç akşam şimdiden planlanmış durumda.Yarın akşam bir arkadaşımızın oyununu izleyeceğiz,şimdiden çok merak ediyorum,cumartesi günü annemle ailenin hatunlarının toplanacağı bir ev oturmasına gideceğiz (ev oturması ve ben aynı cümle içinde! :) ),cumartesi akşamı yine güzel bir oyun izleyeceğiz ve Pazar günüde Çandarlı’ya kaçalım,geç saatlerde dönelim diyoruz.Bakalım nasip…


İki Dil Bir Bavul


Vizyona girmesinin üçüncü günüydü sanırım gidip izledik.Film İzmir’de sadece bir sinemada (İzmir Sineması-Alsancak) gösterime girdi bildiğim kadarıyla…

Fragmanlarını izleyip çok beğendiğimizi daha öncesinde yazmıştım.Filmi izlediğimizde biraz hayal kırıklığı yaşadım,film tamamen gerçek,kurgu değil.Belgesel havasında çekilmiş,oynayan,rol yapan yok.Öğretmen 2007 yılında o köye atanan gerçek bir öğretmen…okul,sınıf,öğrenciler gerçek… hepsi normal hayatlarını sürdürürken hiç müdahale edilmeden yaşamlarının bazı bölümleri kayda alınmış.Teknik kusurlar göze batıyordu,iç çekimlerden ziyade dış çekimler çok daha başarılıydı…Ama yine de bir meslektaşımı beyaz perdede izlemek hoşuma gitti benim…

Neşeniz bol olsun...

17 Ekim 2009 Cumartesi

KÜÇÜK HEDİYELER,BÜYÜK MUTLULUKLAR...

Haftasonları yahutta akşamları dışarıya çıktığımızda sevgili ile aynı-yakın renkleri üzerimizde taşımayı seviyoruz.Çoğu zaman bunu bilerek yapmıyoruz kendiliğinden oluşuveriyor tarzımız,birbirine yakın renkler,bize yakışan bir güzel çift tarzı…Geçen gün yolumuz Mavi’ye düştü.Aslında düşmedi şehir dışına çıkarken ben bilerek düşürdüm oraya yolumuzu :) Çünkü Mavi den gelen mesajlar sürekli “indirim var” diyordu,gideyim bakayım ne inmiş diye merak ettim işte.Mavi nin koleksiyonu bu yılda çok hoş ayrıntılarla dolu,özellikle İstanbul tişörtleri hala çok güzeller.Spor giyinmeyi sevip rahat bir tarz yakalamak isteyenler bu indirimleri kaçırmasın derim.Biz buz mavisi jeanlerimizi çok severek aldık bize de çok yakıştı :) Ha bu arada bayan Jeanlerde indirim her zamanki gibi daha fazla :)

***********************

Geçen haftamız çok ama çok yoğun geçti.Akşam gezmeleri,şehir dışı (yakın yerler)kaçamakları,arkadaş buluşmaları…Bunun üzerine bir de gündüzleri iş yoğunluğunu ekleyince günler nasıl geçti anlayamadık.Benim iki okulumdan bir tanesi çok merkezi bir yerde.Yani okuldan çıkınca cennete düşmüş misali bir sürü,rengarenk mağaza vitrini ile karşılaşıyorum.Vitrinlere bakmak yetmiyor çoğu zaman ders aralarında mağazaları karış karış geziyoruz.Yine böyle gezintilerimizin birinde sevgili için büyüklü küçüklü sürpriz hediyeler aldım.Son zamanlarda sürpriz konusunda Ali nin çok gerisinde kaldım,bir şeyler yapmam lazım diyordum.Özellikle en son okula kargocu abinin getirdiği paketin içinden çıkan pick me! (fotoğraf;kolyem ve benJ)kolyemi gören arkadaşlarında “bu kadar güzel hediyeler karşısında sen hala Ali ye bir sürpriz yapamadın mı?cık cık cık” diye söylenmeleri üzerine düşündüm durdum günlerce.Ama bu aralar kafam durmuş gibi.Hiçte öyle harika şeyler gelmedi aklıma.Bende gittim beğendiğim değişik hediyeleri alıp geldim eve işte.Evin değişik yerlerine sakladım Ali girdiği odalardan topladı hediyelerini.Süper ilginç bir şey yapmamış olsamda Ali yi şaşırtmayı başardım çünkü özel bir gün falan olmadığı için hiç beklemiyordu.E önemli olan da bu zaten değil mi :)
************************

Bahçede nöbet tutmayı seviyorum.Bu seferde şansıma bahçe bana düştü.Zeytin ağaçları altında oturup çok bilmiş 8 lerle gülüşmeyi,minik 1 lerin koşuşturmasını ve hiç bitmeyen şikayetlerini dinlemeyi,potaya attığım her top için bir sürü alkış toplamayı,derste yetiştiremediklerimizi bahçede başıma toplanan 7 lerle konuşmayı,yağmur başladığında yanımda beliren rengarenk şemsiyelerini başımın üzerine tutmak için yarışan 4 leri ve daha nicesini seviyorum.Bahçede nöbette olduğumu bilen sevgili şemsiye taşıma özürlü olduğumu bildiği için (kendiside öyle) geçen gün çok güzel bir paketle geldi yanıma.Artık Ali nin hediyelerinin ne olduğunu tahmin etmeye çalışmıyorum çünkü her seferinde şaşırıyorum J Paketin içinden kıpkırmızı yün bir bere ve pembe üzeri işlemeli bir çift eldiven çıkınca sevinçten deliriyordum.Kış yaklaşıyor ve o soğuk kış günlerinde bahçe nöbetlerimde bu hediyelerimle kulaklarım,ellerim ısınacak…
************************
Günlerdir fragmanlarını defalarca izlediğimiz,gösterim tarihini sabırsızca beklediğimiz “Nefes:Vatan Sağolsun” adlı film dün akşam vizyona girdi.Özellikle Ali ve onun bir çok arkadaşı filmi o kadar heyecanla bekliyorlardı ki dün gece gidip filmi izledik.Yönetmenliğini reklam dünyasından tanıdığımız Levent Semerci nin yaptığı filmde birbirinden güzel manzaralar izledik,çarpıcı replikler duyduk.Ben filmi çok sevdim,çok etkilendim,Alinin elini sımsıkı tutarak izledim bir çok sahneyi…sonunda içime bir şey oturdu kaldı…içime oturanlar eve geldiğimde göz yaşı olup döküldü gözlerimden,sevdiğini kaybetmenin,evladını şehit vermenin acısını düşündüm belki çok azını hissettim o acının…Evet benim çok duygusal zamanıma geldi de çok etkiledi bu film beni.Ama dedim ya beğendim ben…Bu arada dikkatimi çekti de bu yıl ne kadar çok Türk filmi var vizyona girecek olan.70 tane Türk filmi.Ciddi bir sayı bu. Türk sinema tarihinde ilk kez bu kadar fazla sayıda yapım vizyona girecekmiş.Ben şimdi “İki dil bir bavul” u bekliyorum merakla…


Neşeniz bol olsun…


SELANİK

İzmir den yola çıkışımız sabah 8.30 u buldu. Yol müziklerimiz eşliğinde keyifle yol aldık. Planın ilk parçası Edirne idi. Bi gece Edirne d...